WhatsApp Hattı
WhatsApp Haber İhbar Hattı

05304670437

Mobil Uygulamalarımızı Hemen İndir

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız

H.Emel Ateşurgun

H.Emel Ateşurgun
H.Emel Ateşurgun
Tüm Yazıları
KEŞKELER
30.06.2010

Çok beğendim sizlerle paylaşayım dedim

İnsan 5 yaşına gelmeden anlıyor;açlığın öldürdüğünü, soğuğun dondurduğunu, ateşin yaktığını...
Sevgisizliğin insanın canını acıttığını...
Duyguları, nesneleri, kişileri, çevresini tanıyor.
Her şey ona çok büyük görünüyor:
Ev, masa, anne, baba...
10'una gelmeden oyunla, sayılarla, harflerle tanışıyor. Azgın bir
iştahla öğreniyor. Kız ya da erkek olduğunu fark ediyor. Dünyanın
evde, okulda kendisine anlatılandan da büyük olduğunun ayırdına
varıyor.
15'inde, tam da en çok kendini sevdireceği çağda, sivilcelenen
yüzünden, değişen bedeninden utanırken aşkı keşfediyor.
Dış dünya kadar iç dünyanın da büyük salonları ve kendisinin bile
bilmediği odaları olduğunu, açıldıkça o odalardan devasa bahçelere
çıkıldığını hissediyor, büyüleniyor.
Şarkıların içinde sevdalar gezdirdiğini, şiirin her türden hasreti
dindirdiğini anlıyor. Aşk acısını öğreniyor. Yine de seviyor; ille
seviyor, inadına seviyor.
20'sinde putlarını yıkıyor, başkaldırıyor, kanatlanıyor.
Her şey ona küçük görünüyor:
Ev, masa, anne, baba...
"Dünya küçükmüş; büyük olan benim" efelenmeleri başlıyor.
Lakin dünya bunu bilmiyor.
O yüzden 20'ler çoğu zaman hayal kırıklıklarıyla geliyor.
25'inde ayaklar biraz yere değiyor.
Okul bitiyor, iş telaşı başlıyor.
Sınıfta öğrenilenlerin akı, sokaktaki gerçeklerin karasına çarpıp
grileşiyor.
Yolu hızlı gelenler çabuk yorularak, sevdiğini bulanlarsa kalbinden
vurularak evleniyor genelde...
5 yıl önce uzak bir ülke olan "istikbal", daha yakına geliyor.
"Bir denizde yangın çıkarma" hayali erteleniyor.
"Dünya zor"laşıyor.
35, yolun yarısı...
Hiç okul asmadan, evden kaçmadan, bir terasta sevdiğiyle öpüşüp bir
çadırda uyanmadan 20'sine gelenler için gecikmiş telafi çağları...
Daha önce hiç yüz verilmemiş ana-babaların sözüne yeniden kulak
kabartılan yaşlar...
Olgunluğun karasuları...
40'ında eski kotlar dar gelmeye, saçlara ak düşmeye, aile büyükleri
yaşlanıp ölmeye başladığında bocalıyor insan...
Panik, kadınları kuaföre sürüklüyor, erkekleri araba galerilerine; ve
ikisini birden yeni sevda hayallerine...
Yiten gençliğe, boyalı saçlarla, içe çekilen karınlarla, kırmızı
arabalarla çare aranıyor.
45'inde "istikbal" denilen o uzak ülkenin toprağına ayak basıyor
insan...
Hem ölüm yarınmış gibi, hem hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamasını
öğreniyor.
Eski dostlar, hatıralar kıymete biniyor.
Didişmenin yerini sükûnet, böbürlenmenin yerini nedamet, kinin yerini
merhamet alıyor.

"Keşke"ler "iyi ki"lerle, hırslar hazlarla yer değiştiriyor.
Bu dünyayı silkelemekten, daha iyi bir dünya için kavga vermekten
vazgeçmeseniz de, öbür dünya umuduna da kulak kabartıyorsunuz, ara
sıra..
 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber İhbar