
05304670437
Yusuf Yeşilkaya
Kitaplarımı okuyan ve seminerlerime katılan değerli okurlarım, bireysel anlamda danışmanlık yapıp yapmadığımı soruyorlar. Onlara danışmanlık yapmadığımı ifade etmeme rağmen ısrarla yardım talebinde bulunan katılımcılar oluyor. Geçtiğimiz yıllarda “Aile Eğitim Semineri” verdiğim bir kurumda, seminer sonunda bir anne ve kızı ile tanıştım. Anne, ısrarla kızına danışmanlık yapmamı istedi. Anne de ev hanımı, kızı da ev hanımıydı. Ekonomik olarak her hangi bir problemleri yoktu. Aslında ortada danışan – danışman ortamını gerektirecek ciddi bir sorun da yoktu. Anadolu insanının “rahatlık batıyor” diye nitelendirdiği bir durum söz konusuydu.
Anne, kızının psikolojik olarak rahatsız olduğunu ifade ediyor fakat çevresindeki saygınlığını kaybetmemek için psikiyatri uzmanına götürmeyi istemiyordu. Seminerimi ve kitaplarımı çok beğendiğini bu nedenle kızı ile benim konuşmamı istiyordu. İşin ilginç yanı anne, kızına “hasta” diye diye kızı da kendisinin hasta olduğu kanaatine varmış, kendisinin hasta olduğuna, kendisini inandırmıştı. Benim bir NLP Uzmanı olduğumu, psikolojik danışman olmadığımı dolayısı ile danışmanlık yapamayacağımı ve yapmayacağımı tekrar ifade ettim. Kendi anlattıklarından yola çıkarak, ciddi bir sorunları bulunmadığını kendisini, eşini, çocuğunu ve çevresini sevmesini, hayatın farkında olarak yaşamasını, ufak tefek problemlerin, hayatın tuzu biberi olduğunu vurgulamaya çalıştım. İyi günler dileyerek yanlarından ayrıldım.
Geçen akşam evde otururken telefon çaldı. Ekranda tanımsız bir numara görünüyordu. Telefonu açtım:
—Efendim!
—Hocam beni tanıdınız mı demeyeceğim, izin verin tanıtayım.
—Buyrun!
—Üç sene önce sizin… kurumundaki aile eğitim seminerinize gelmiştik ve sizden benim için danışmanlık yapmanızı istemiştik.
Biraz zihnimi yokladım. Üç sene önceki bir zaman dilimi ve kurumun ismini de verince hanımefendiyi hatırladım.
—Annenizle birlikte gelmiştiniz değil mi?
—Evet hocam.
—İsminiz Gamze Hanım mıydı?
—Evet hocam, doğru hatırladınız.
—Buyrun Gamze Hanım, nasılsınız?
—Hocam öncelikle rahatsız ettiğim için özür dilerim. Telefonunuzu web sitenizden buldum. Ama sizinle çok önemli bir şeyi paylaşmak istiyorum.
—Estağfirullah Gamze Hanım. Buyurun.
—Hocam ben yaşamı çok seviyorum. Dünkü yanlışlarıma üzülmeyecek kadar çok seviyorum. Yarın ne olacak diye kaygılanmayacak kadar çok seviyorum. Eşimi ve oğlumu çok seviyorum. Hocam, yaşamak çok güzel!
—Gamze Hanım, bu sözler çok güzel. Bu sözleri sizden duymak çok daha güzel.
—Hocam siz şimdi merak ediyorsunuz… Bu kadına ne oldu da böyle konuşuyor diye…
—Doğrusunu isterseniz gerçekten meraklandım.
—Üç sene önce siz bana danışmanlık yapamayacağınızı söyleyince annemle birlikte psikolojik danışmanlara gittik. Uzun süre seanslara katıldık. Hiçbir faydasını göremedim. Psikiyatristlere gittim, sakinleştirici ilaçlar aldım. Uyuştum, uyanınca eski halimden daha kötü oldum. Önce ailem sonra çevrem bana deli muamelesi yaptılar. Bana hem acıdıklarını görüyordum hem de arkamdan dedikodumu yaptıklarını duyuyordum. Yalnız kaldığımda kendimi dinliyordum ve gerçekte bir sorunum olmadığını biliyordum. Ama hasta olmak, hasta olarak bilinmek çok da kötü değildi. En azından ailem ve çevrem benimle ilgileniyordu. İlgi odağı olmayı başarıyordum. Bazen alay konusu olmak insana dokunuyordu. Hatta eşim oğluma benimle ilgili bilgi verirken:
“—Oğlum, biliyorsun annen rahatsız. Annene arada bir gelip gidiyorlar. Durumu idare etmemiz lazım.” diyordu. Bunları duymak, insanı rahatsız ediyordu. Ama ilgisiz kalmıyordum. Özellikle annem günde üç öğün beni arıyordu. Bir gün olmazsa ertesi gün mutlaka yanıma geliyordu. Bu süreç tam üç yıl bu şekilde devam etti. Geçen ay check up yaptırmak için hastaneye gittiğimde boğazımda bir bulguya rastladılar. Patolojiye gönderdiler. Tiroit kanseri olmuşum. O an gerçekten hasta olduğumu düşündüm. Adeta başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü.
Nefesimi tutmuş, Gamze Hanım’ı dinliyordum.
—Hastaneden çıkıp eve gittiğimde oğluma sarıldım. Sımsıkı sarıldım. Oğlum:
“—Anne yeter, kemiklerimi kıracaksın, yavaş!” dedi. Akşam eşim eve geldiğinde ona da sarıldım. Onları çok sevdiğimi söyledim. Eşim, bendeki ani değişikliklere alışkın olduğu için bu davranışımı sorgulamadı bile. Ben de bir şey söylemedim. Bir hafta boyunca kendi kendimle konuştum. Yaşamak için savaşmak ya da pes etmek arasında gidip geldim. Aslında yaşamayı çok sevdiğimi fark ettim. Ameliyat olmam için hastaneden aradıklarında telefonu eşim açmıştı. Ameliyat için beni hastaneye çağırdıklarını öğrenince çılgına döndü. Her zaman eşim beni sakinleştirirdi. Bu defa ben eşimi sakinleştirmeye çalıştım. Birlikte hastaneye gittik, ameliyat oldum. Doktorum, operasyonun başarılı geçtiğini söylüyor. Kontrollere devam ediyorum. İnşallah kanseri yeneceğimi düşünüyorum. Oğlum için, eşim için, kendim için yaşamak istiyorum.
Gamze Hanım bana kişisel gelişim dersi veriyordu.
—Hocam seminerinizde “yaşadığınız hayatın provası yoktur, hayatı en güzel şekilde yaşayın” demiştiniz ya… Galiba ben kanser hastalığına yakalanıncaya kadar hayatı prova yapmışım. Asıl hayatı, şimdi yaşıyorum. Geçmişte kafama takıp hem kendimi hem çevremi üzdüğüm şeyler için yanıyorum. Ne kadar boş şeyler için üzülmüşüm ve ailemi üzmüşüm… Mücadele etmek çok güzel, yaşamak için savaşmak çok güzel… Şu anda eşim yanımda, oğlum yanımda ve birbirimizi çok seviyoruz.
—Eşinize ve oğlunuza selam söyleyin. Sizi yürekten kutluyorum. Yaşam coşkunuza hayran kaldım.
—Hocam sizden bir şey rica edebilir miyim?
—Lütfen buyurun!
—Size bu anlattıklarımı, okurlarınızla paylaşır mısınız?
—Gamze Hanım, bu sizin özelininiz. Bu isteğinizden emin misiniz?
—Bunu gerçekten istiyorum hocam. Kitaplarınızı okuyanlar, web sitenizi takip edenler, seminerlerinize katılan insanlar benim yaşadıklarımı bilsinler. Ceviz kabuğunu doldurmayacak şeyler için üzüldüğümü ama hayatın boş şeylere üzülecek kadar uzun olmadığını anlasınlar. Ve hayatın farkına varsınlar. Farkına varsınlar ki, hayatı yaşasınlar. Yaşasınlar ki, kazansınlar. Ne demiştiniz siz, hatırlayın lütfen! Farkında olmak, kazanmaktır!
İyi akşamlar dileğiyle telefonu kapattım. Uzun süre kendime gelemedim. Eşim yanıma gelerek kiminle konuştuğumu sordu. Cevabım çok kısaydı:
—Üç sene önce seminerime katılan bir hanımefendi, bana hayatımın kişisel gelişim dersini verdi.
—Ne anlattı? Çok uzun görüştünüz.
—Yazınca öğrenirsin canım. Farkında olmak, kazanmaktır.
Yazara mesaj: [email protected] www.yusufyesilkaya.com
Not: Bu yazı; www.yusufyesilkaya.com , www.haber46.com.tr , www.dinahlak.com , www.gencgeliim.com , www.bizbolulular.com ve www.aktuelegitim.com web sitelerinde eş zamanlı yayınlanmaktadır.
Yazarlar
-
Emre KetenMetal Değil Umut Üretiyoruz Yerli ve Milli Tıbbi cihazlar 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim AtalayBolu- Mengen’de Yaşayan 8.Yöresel Kültür- Giyim Şenliği 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Emin CandanSiyaset Artık Beyinde Kazanılıyor 20.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TÜRKANBOYKOTA BOYKOT LAZIM 6.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ali ÖzdemirKar tatili tembelliğe teşviktir 27.11.2024 Tüm Yazıları
-
Hasan LökKarabük Üniversitesi Üzerinden Ne Yapılmak İsteniyor? 19.04.2024 Tüm Yazıları
-
Hayreddin ÖzdenMedenileşme 12.03.2024 Tüm Yazıları
-
Mustafa Nuri Gürsoy“Hakikati kaybettik ve uzun sürdü bunaklığımız.” 31.12.2023 Tüm Yazıları
-
Özcan ÖzdemirMAÇ “O AN “ BİTTİ… 4.12.2023 Tüm Yazıları
-
Kemal Hilmi ÇelebiYKS 2023 ÜNİVERSİTE TERCİHLERİ HAKKINDA ÖNEMLİ BİLGİLER. 22.07.2023 Tüm Yazıları
-
Vehbi CamgözBU SEÇİMDE NEYİ OYLAYACAĞIZ !!!? 24.03.2023 Tüm Yazıları
-
Tahsin ÖtgüçİSLAMIN ENGELLİYE BAKIŞI 28.11.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa Cop“BOLU” MERKEZ “GÖL HAMİDİYE”DE ”KÖY YAŞAM MERKEZİ”AÇILIŞ TÖRENİNDEN... 21.09.2022 Tüm Yazıları
-
Ömer MadenBİR KEDİM BİLE VAR ANLIYOR MUSUN? (2) 5.08.2022 Tüm Yazıları
-
Fatih PekerMAVİ KELEBEK HİKAYESİ 14.07.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.07.2015
21.12.2014
16.06.2014
6.05.2014
29.04.2014
7.04.2014
11.03.2014
17.02.2014
3.02.2014
30.01.2014