Ömer Maden

    MÖ. 7000-6000 yıllarında Neolitik devirde Anadolu medeniyetinin ilk izlerinin görüldüğü, tarihi “İpek Yolu”nun ortasından geçtiği, volkanik Hasan Dağı’nın oluşturduğu yer kabuğunun üzerinde bulundurduğu tarihi ilk Hıristiyanlık Dönemi’ne ait kiliselerle dolu,  Ihlara Vadisi ve yer altı şehirlerini barındıran Aksaray’da bir haftayı dolu dolu geçirmenin mutluluğunu yaşıyorum.

Bu benim için gerçekte zorunlu bir eğitim süreci olsa da hem alanıma ait bilgiler, hem de gezerek kazandığım bilgi ve tecrübeler ile yeni tanıştığım dostlardan öğrendiklerim beni oldukça yeniledi.

Aksaray’da, girişte başı dumanlı ak saçlı Hasan Dağı, muhteşem görünüşüyle göz kamaştırıyor. Şehir merkezindeki “Ulu Camii”Yığma bir tepe üzerinde bulunan caminin kitabesinde, 1408-1409 yıllarında Karamanoğlu Mehmet bey tarafından Mimar Mehmet Firuz Bey’e yaptırıldığı yazmaktadır. Camii, Anadolu Selçuklu Devleti mimarisine uygun yatık dikdörtgen bir plana sahiptir. İçindeki minber
II.Kılıçarslan döneminden bir örnektir. Kokladığınızda, içinize çektiğiniz küflü abanoz ağacı kokusu sizi tarihte yolculuk yapmanın zevkine ulaştırmaktadır. Şehir merkezinde yer alan bir başka Selçuklu eseri de Eğri Minare’dir. 1221-1236 yılları arasında yapıldığı sanılmaktadır. Kırmızı tuğladan yapıldığı için Kızıl Minare olarak anılmaktadır. İtalya’daki Pizza Kulesi” gibi eğri durmakta ve kalın çelik tellerle desteklenmektedir.

Aksaray’dan Konya’ya giderken yol üstünde bir başka Selçuklu eseri “Sultan Hanı” kervansarayını görebilirsiniz. Kervansaray 1229 da I. Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılmıştır. Çevresindeki halı ve kilimler de oldukça orijinal ve dikkat çekicidir.   
 

Aksaray’ın inanç turizmi açısından da önemli zenginlikleri var. Bunların başında Şeyh Hamid-i Veliye ait türbedir. Halk arasında Somuncu Baba diye anılmaktadır.

Eski insanların yaşadığı yer altı şehirleri Aksaray’ın önemli yeryüzü şekillerinden sayılıyor. Bunların en önemlisi “Derin Kuyu” yöresidir. Tamamen insan yapısı olan bu şehri gezdikten sonra, o dönemdeki insanlara bu eseri yaptıran baskıların boyutlarını düşünmemek elde değil… 

Bu baskıyı Ihlara Vadisi’ndeki kiliselerde de görebilmek mümkün. Yeryüzü şekillerinin volkanik tüflerden oluşması, yumuşak bir tabaka olması nedeniyle insanların oymasını kolaylaştırmış… 

Bolu’ya göre daha ucuz bir şehir… Alışveriş yaparsanız bunu rahatlıkla hissedebilirsiniz.

Şehrin nüfusu son 20 yılda 2 katlamış durumda… Bunun sebebi sanayinin ve turizmin gelişmesi olarak belirtiliyor. Konya yolundaki “Mercedes Benz” fabrikası oldukça iyi bir istihdam sağlamaktadır.

Yemek kültüründe kayda değer önemli bir durumla karşılaşmadım. Her yerde olduğu gibi, etli ekmek, döner, simit sarayı, kebap çeşitleri… Bolu Lezzet Lokantası dikkati çeken noktalardan biriydi ama içinde ne bir Bolulu, ne de bir Bolu yemeği yoktu… Farklı olarak duyduğum bir lezzet “Konya Fırın Kebabı” idi. Ama mevsimi olmadığı için yiyemedik. Mevsimi yaklaşık bir ay sonra imiş… İnşallah bir dahaki sefere…