Ümit Turpcu

“Söz yalan söylüyorsa, / ses yalan söylüyorsa, / ellerinizden geçinen / ve ellerinizden başka her şey / herkes yalan söylüyorsa, / elleriniz balçık gibi itaatli, / elleriniz karanlık gibi kör, / elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun, / elleriniz isyan etmesin diyedir. / Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız / bu ölümlü, bu yaşanası dünyada / bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir… - N. H. RAN –

YALANA ÖVGÜ (!)

Nisan karı, bahar güneşine yoldaşlık ediyor…  Yalancı kış yaşıyoruz, çabucacık geçmesini dileyerek…

Ve tabi şaşkınız biraz… Çabuk unutmuşluğumuz var Mayıs ayında bile bir karış kar buz üstünde yürümüşlüğümüzü…

Unutalım varsın, şaşkınlığı bizden derin yaşayan güneş altında yağan karı görmeyen gözler var bu sıralar…

Ülkemde kazanlar kaynıyor…

12 Haziran Ankara’ya yolculuk yarışının finalistleri belli; şaşıran şaşırana, kırılan kırılana, istifa eden edene… Aşık onlar maşuk bizler(!)…  Bu sevdaya baş koyanların vefasını bekleyeceğiz…  Ya sabır…

YGS şifresini,  liseli gençler ve ailelerinin dramını,  kadın cinayetlerini, hadım yasasını, enerji savaşlarını, petrol zamlarını, şeker için ağlamayı unutan savaş çocuklarını, dikta edenleri, zulümü, zalimi, dışsal içsel diğer mevzuları hiç satırlaştırmadan,

Dünya ve tabi ülkem adına tüm olumsuzlukları sona erdirecek bir bedavacılıktan söz etmek istiyorum…

Dikkat; Eğer tüm sorumluluk seçenlerde ve seçilenlerde ise!!!…

“The Invention Of Lying”

 “Yalanın Keşfi”

Hollywood yapımı bu filmi şaşkınlık, tebrik, “yaa evett”ler  arasında ve de bıyık altından gülümsemelerle izleyen ben,  yorum, düşünme, ekleme, saptama ve geliştirme imkanını sizlere bırakarak çağrıştırdıklarını filmin içeriğine, din konusundaki vurgularına girmeden yazayım, dinleyin…

Bir paralel dünya düşünün şimdi… “Yalan”ın bilinmediği ve dürüstlükten öte kelimenin tek anlamıyla “patavatsızlık” olarak tanımlayabileceğimiz doğruların suratlara “acımasızca, acıtarak” söylendiği bir dünya…

Siyasetçisinden dilencisine, bankacısından pazarcısına, işçisinden memuruna, garsonundan kamyoncusuna, sanatçısından reklamcısına, doktorundan öğretmenine; içindeki dışında insanların yaşadığı bir dünya…

Şöyle mesela; bir kafede oturuyorsunuz, garson siparişinizi masaya bırakırken, dökmemek için kahvenizin üzerinden bir yudum içtiğini söylüyor size…  ???

Ya da iş yerinde mesai harcadığınız bir arkadaşınız geliyor ve diyor ki; “Bugün müdüre dünkü olayını ispiyonladım… Ha unutmadan üzerinde çalıştığın projeyi de aldım ve benim hazırladığımı söyledim, sanırım işten atılacaksın, ben de terfi ediyorum…” ???

Kuaförden çıkmışsınız belki de, emin adımlarla salına salına evinize gidiyorsunuz… Üzerine hiç vazife olmayan biri yolunuzu kesiyor,  saçınızın renginin iğrenç olduğunu, modelin de hiç yakışmadığını, sizden de saçlarınızdan da nefret ettiğini söylüyor…  ???

Emek verip mükemmel bir sofra kurmuşsunuz, sevgili konuklarınıza… Servisi yaparsınız ve eleştiriler dürüstlük adına gelmeye başlar: “ Berbat olmuş, hayatım sen yemek kursuna falan gitsen, salatanda birşeye benzememiş, börek de börek değil tahta mübarek...”  !!!

“Durumunuz çok kötü üç ay bilemediniz dört ay yaşarsınız, vasiyetinizi hemen yazın… Tedaviniz mümkün değil, mümkünse de ücretimi ödeme tipi yok sizde… Güle güle…” diyen bir hekim düşünün bir de… !!!

Okulda çocuğunuzun toplantısı var… Öğretmen belirtir, hiçbir rahatsızlık duymadan; “Çocuğunuzdan ne köy olur ne kasaba, hiç uğraşmayın siz onu direkt sanayiye çıraklığa verin yada kuaför yanına…” ???

” Yeni biten 3 katlı evimin bahçe düzenlemesini yaptıracağım, bankadaki paramın vadesini bozdurmak istemiyorum lütfen yardım edin…”  ajitasyonunu yapanbir dilenciye sadaka verme inisiyatifine sahipsiniz neyse ki… !!!

İzlediğiniz filmin yarısında giren reklamda anlatıyor çenesi düşük oyuncu;” Ohhhh…. Buz gibi… Kola Kola!!! Sağlığınıza son derece zararlı, içindeki madde alışkanlık yapıyor, midenizi deler bu midenizi… Yanında yediğiniz bu harika cips de GDO’lu çocuklarınızın büyümesine engel oluyor, genleriniz sizlere ömür, insan bile değilsiniz artık… Amaaa biz yapıyoruz siz yiyorsunuz, biz yapıyoruz iyi oluyor” ???

“Yok artık” dediğinizi duyar gibi oldum… J

Affedin; sevgi, saygı, övgü, güzellik anlamında kulağınıza çalınacak misallere yer vermiyorum ki olumsuzluklar bu garip dünyayı gözlerinizin önüne net bir şekilde  sersin…

Dediğim gibi örnekleri çoğaltın, ekleyin, tüm hayata yayın ve düşünün…

Bu yıkıcı, özgüveni yerle bir edici, sevimsiz  dünyayı ister miydik?...

İstemezdik, zaten istememişiz ki  “ Yalan İcat “ edilmiş…

Edilmiş ve beyazların yanına “kara kandırmaları” sokmayı da kısa zamanda becermişiz…

Çocuklarımıza;” Hadi son kaşık bu, hamm” deyip on kaşık daha tıkıştırmaya çalışarak, en samimi arkadaşınızın eteğini çekiştirerek;” Teyze senin popon neden kocaman “dediğinde azarlayarak, “anneni mi babanı mı çok seviyorsun” sorusuyla iki arada bir derede bırakarak yalanı öğretmiş aynı şekilde öğrenmişiz…

Dürüstlük ve doğruluk şiarımız, karakterimiz olsa da yalanın gerekenini bir çırpıda söyleyebiliyoruz… Bu arada “Hayır hiç yalan söylemem” diyerek yalan söylemeyin sakın…

Her neyse konumuz bu değil… Bıyık altı gülmelerimin nedeni aslında asıl konu…

Şöyle ki; özellikle seçimler arifesinde siyasilerimiz, adaylarımız, basınımız ve tüm tepemizdekiler ve dahi dünyayı yönetenler, o garip paralel dünyanın birer parçası olarak kalmış olsalardı!!!…

???????

 Ve anlatsalardı…

Fikirler ve zikirler bir olsaydı da, gelmeyen yatsılarsa sönecek mumları beklemeseydik…

Bedavacılık mı?...

Evet, bedavacılık…

Güzel mi?...

Evet güzel; “Güzel ülkem kadar güzel, kandırılmayı haketmeyen insanım kadar güzel, barışın, saf doğanın göbeğinde dünya üzerinde gülümseyen tüm tok çocuklarım kadar güzel…”

Doğruluğun güneşi hep üzerinize parlasın… Umutla…