Hamza Canbaş

                DERVİŞİNfikri ne ise, zikri de o dur. (Türk Atasözü) Kısacık siyasi hayatımda 20 yıllık tecrübe sahibi oldum desem kesinlikle abartmış sayılmam.       

                Daha dün gibi hatırlıyorum; Has Parti Bolu İl Teşkilatını kurduğumuz günleri. Sayın Abdullah Uzun’un, “Sen siyasileri hep dışarıdan eleştiriyordun aramıza gel de birlikte çalışalım” dediği telefon konuşmamız hep aklımda.  Kendisine, “Benim tüzüğü okumam lazım” diyerek ukalaca bir cevap verdiğimi de hatırlıyorum.

                Birçok yeni arkadaş tanıdım, hepsi de pırıl pırıl insanlar. İçlerinde Saadet Partisinden gelenler olduğu gibi benim gibi siyasete yeni başlayanlarda vardı. Süreç içerisinde hiç birisinde bir olumsuzluk ve bir çıkar için siyaset yaptıklarını hissetmedim görmedim. Tam tersine bir ideal uğruna siyaset yapmak istediklerine tanıklık ettim. Zaman zaman yaptığımız toplantılarda da Has Partinin insan odaklı hizmet anlayışı olduğunu ve bu yüzden bu parti içersinde olduğumuzu hep söyledim. Parti içersinde görev alan bütün arkadaşlarımızla, siyasetin ötesinde çok önemli dostluklarımız oldu. Bir partili olmaktan çok bir arkadaş, dost gibi olduk. Aile gibi olduk. Haftalık toplantılar bize yetmedi biz birlikte daha fazla vakit geçirebilmenin yollarını aradık. Kendi kendimizi geliştirebilmek için partinin Yönetim Kurulu Salonunda İngilizce dersler yaptık. Gündeme dair sohbet toplantıları düzenledik ve birlikte gezilere çıktık. Özellikle İngilizce derslerimiz yoğun ilgi gördü ve partili olmayan bazı dostlarımızda bize katıldılar. Kısacası biz güzel bir aileydik. Fikirlerimiz düşüncelerimiz insana dairdi, muhalefetimiz yapıcıydı. Taa en başında kimseye kötü söz söylemeyecektik. Kul hakkına dikkat edecektik. Bu bizim ilkemizdi. Sorunları tespit ediyor çözüm önerileri hazırlıyorduk. Bazen Yönetim toplantılarında hararetli tartışmalarımız oluyordu ama herkesin birbirine karşı müthiş bir saygısı vardı. Has Partililerin içersinde belki de en zayıf halka bendim.

                Sonra, biz sadece düşünüyoruz ama düşüncelerimiz eyleme geçmiyor. İnsanlara sadece düşünceyle hizmet edilmiyor, düşüncelerimizi hayata geçirebilmek ve ülkeye daha fazla hizmet edebilmek için Ak Parti’ye geçiyoruz denildi. Bu konu günlerce aramızda tartışıldı ve sonunda bu düşüncelerimizi her yerde söyleyebileceksek ve aynı kişiler olarak ve kişiliğimizden taviz vermeden ora da da siyaset yapabileceksek ve ülkeye bu şekilde katkımız olacaksa peki dedik.

                Sonra bir baktık ki, bizi tanımayan insanlar bir dizi yorumlar yapıyorlar. Bizi hiç tanımadan günlük siyasetin çarkına atıyorlar. Ben Has Partide siyaset yaptığımız ve Ak Parti ile bütünleşen bütün arkadaşlarıma gözü kapalı kefil oluyorum. Hiç birisinin bir menfaati olmadığını biliyorum. Bu yüzden gazetelerde çıkan haber ve onlara yapılan yorumlara katılmıyorum. Yine bu yüzden “dervişin fikri ne ise zikri odur” diyorum. Yani kendi düşüncelerinizle bizi birbirine karıştırmayın. Zaten tanımıyorsunuz etmiyorsunuz.

                Ben de gazetecilik yaptığım zamanlarda siyasilere eleştirilerde bulundum. Eğer ben de böyle eleştirilerimle insanların haklarını ihlal ettiysem vay halime… Ama çok şükür hiç birisi de çıkıp bana haksız bir eleştiri yaptığımı söylemedi.

                Buradan bir kez daha söylemek istiyorum ki, hiç kimse merak etmesin, bizler nasıl Has Parti de iken bir duruş sergilediysek, Ak Partide de aynı duruşumuz devam edecektir. Has Parti de iken nasıl yanlışa yanlış deyip doğrusunu gösterdiyse, Ak Parti de de aynı şekilde yanlışa yanlış deriz. Has Parti içersindeyken nasıl doğruları alkışladıysak, Ak Partide de doğrulara alkış tutarız. İnsan odaklı her hizmeti destekleriz.  Biz Has Parti de iken, asla ve asla sırf muhalefet olsun diye muhalefet etmedik. Ak Parti içende de sırf muhalefet olsun diye hareket etmeyiz. Her şeye rağmen bizim bir olumsuzluğumuzu gördüğünüzde işte o zaman en büyük eleştiriyi yapın. Ve biz birbirimize söz verdik, sadece Ak Parti içinde değil, hayatın her alanında birbirimizin bir yanlışını gördüğümüzde eleştireceğiz, uyaracağız.