
05304670437
Vehbi Camgöz
Bu hikâye; ülkemizde serbest ve profesyonel liglerin başladığı 1950 yılında başlar. (1946 da başladığını söyleyenler olsa da çok gülünç maçlar olduğu için 1950 dedim) Maçlar başlar başlamaz zengin ve güçlü merkezin takımı hep mağlubiyetler almıştır. İlk mağlubiyet öyle bir skorla yapılmış ki; o günden, bu güne kadar artık sahada bir daha kendine gelememiş, yapılan her maçı kaybetmiştir.
Ancak mağlubiyetle biten her maçtan sonra, maçta tarafsız gözlemci olması gereken, maçın seyirci ve oyuncularının güvenliğini sağlamaktan öte bir görevi olmayan güvenlik görevlilerinin, maçta kaybeden taraf sporcuları ile onun taraftarları lehine sahaya inip, düdük çalarak maçı yarıda bıraktırmışlardır. Ve kendilerine göre; takviyeli takım kurup, kendilerinin kazanmasını sağlayacak yeni kurallar koyup, maça yeniden başlanmasını sağlamışlardır.
Ama nafile, maç yaptıkları takım çok büyüktür. Kuralları ne kadar haksız ve mantık dışı olsa da; kendi takımlarını faullü hareketlerine göz yumsa da, bütün maçları kaybetmiştir. Ama buna rağmen, ellerindeki silahlı güçle hep galipler locasında oturup, kupayı hak edene değil, kaybedene vermekten çekinmemişlerdir. Oysa maçı kazanmanın tekbir yolu vardır. Oyunu kurallarına göre oynamak. Sahaya; silahla, copla müdahale etmemek. Maçta kazanmak için gereken bilgi kuvvet ve desteğe sahip olmaya çalışmak. Ama bunu yapmaya hiç yanaşmadılar. Her seferinde, sportmenliklerine, spor bilgi ve becerilerine dayanmak yerine birilerinin sahaya inip, kendi lehlerine, maçı tatil etmesini ve onları hükmen galip ilan etmesini beklediler. Hepte bunu sağladılar.
Taaki, son periyot ta, sahaya inen karşı takım buna isyan edene kadar bu böyle sürdü. Bu takım, maçın ille de kurallara uygun yapılmasını istedi. Bunu için basın toplantısı yapıp maça müdahale edenlere pabuç bırakmayacağını ilan etti. Daha da ileri giderek; “ maça müdahale edenlerde kim oluyor. Maçın esas elemanları biziz sahanın güvenliğini sağlayanlar, biz maç yaptığımız için oradalar. Eğer yeniden maça müdahale ederlerse kendilerini sahanın dışına atıp görevlerine son veririz”, açılaması yapıca maç, birazcık, maçlar, maç gibi oynanmaya başladı.
Bu çıkışı yapan takım; spor kamuoyunun desteğini umduğundan daha fazla gördü. Her iki maçtan da bu güçle çıktı. Karşı takım lehine maça kuralsızca müdahale edenler; yaptıklarının hesaplarını vermeye başladılar.
Ama “alışmış kudurmuştan beterdir”. Karşı taraf gene rahat durmayıp, tedbirle ceza kuruluna sev edilen, cezalı sporcuları oynatmakta diretti ve bu yüzden çıngar koptu, halen maç sonrası, bunun tartışmaları yapılıyor. Ama maçın skoru o kadar net ve bariz ki, mağlup takım oyucuları kaybedilen maç için hem birbirlerini suçluyor, hem de cezalı oyucuları oynattıklarından, onların lisanslarının iptal edilmemesi için, hukuki savunmalar yapıyorlar. Onların maç sonu seremonisinde mutlaka olmasını temine uğraşıyorlar.
Bazıları da; bu cezalı oyuncu belasını başlarına kimin açtığını sorup anlamak istiyor. Eski bir usta oyuncu, bunlardan birisini oynatması için kendisinin ricacı olduğunu söylüyor. Ama kaptan bunu yalanlıyor. Fakat öyle anlaşılıyor ki bu mağlubiyet daha uzun süre konuşulacak. Kaptanın kaptanlığı tehlikeye girecek.
Şimdi spor kamuoyunun endişesi, maçı kaybeden tarafın; eski alışkanlıkları ile silahlı güçlere müracaat edip, maçların kurallarını ve şeklini yeniden silah zoruyla değiştirtmeye kalkmasıdır. Gerçi eskiden maçlara kanunsuz bir şekilde müdahale edenler şimdilerde yaptıklarının hesabını veriyor. Ama gene de, belli olmaz. Dedik ya “alışmış kudurmuştan beterdir” derler.
Ülke ahalisini bir bölümü maçın galibini, elleri patlarcasına alkışlarken, aklıselim bir bölümde; “tamam maçın galibi belli ama gene de bu maçların kuralları tam tarafsız değil, kurallar zaten büyük ve güçlü takımları başından beri koruyor. Bundan sonra daha adil maçlar için daha adil kurallara ihtiyaç var” tespitini yapıyorlar.
Sporla aram pek yoktur. Zaten bu durum, vücudum dan da anlaşılır. Ama bu hafta sonu, hazır ligler tatilde iken; maç hikâyesi anlatmak geldi içimden.
Selamlarımla…
Yazarlar
-
Emre KetenMetal Değil Umut Üretiyoruz Yerli ve Milli Tıbbi cihazlar 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim AtalayBolu- Mengen’de Yaşayan 8.Yöresel Kültür- Giyim Şenliği 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Emin CandanSiyaset Artık Beyinde Kazanılıyor 20.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TÜRKANBOYKOTA BOYKOT LAZIM 6.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ali ÖzdemirKar tatili tembelliğe teşviktir 27.11.2024 Tüm Yazıları
-
Hasan LökKarabük Üniversitesi Üzerinden Ne Yapılmak İsteniyor? 19.04.2024 Tüm Yazıları
-
Hayreddin ÖzdenMedenileşme 12.03.2024 Tüm Yazıları
-
Mustafa Nuri Gürsoy“Hakikati kaybettik ve uzun sürdü bunaklığımız.” 31.12.2023 Tüm Yazıları
-
Özcan ÖzdemirMAÇ “O AN “ BİTTİ… 4.12.2023 Tüm Yazıları
-
Kemal Hilmi ÇelebiYKS 2023 ÜNİVERSİTE TERCİHLERİ HAKKINDA ÖNEMLİ BİLGİLER. 22.07.2023 Tüm Yazıları
-
Vehbi CamgözBU SEÇİMDE NEYİ OYLAYACAĞIZ !!!? 24.03.2023 Tüm Yazıları
-
Tahsin ÖtgüçİSLAMIN ENGELLİYE BAKIŞI 28.11.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa Cop“BOLU” MERKEZ “GÖL HAMİDİYE”DE ”KÖY YAŞAM MERKEZİ”AÇILIŞ TÖRENİNDEN... 21.09.2022 Tüm Yazıları
-
Ömer MadenBİR KEDİM BİLE VAR ANLIYOR MUSUN? (2) 5.08.2022 Tüm Yazıları
-
Fatih PekerMAVİ KELEBEK HİKAYESİ 14.07.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.03.2023
7.12.2022
30.12.2019
14.07.2019
13.05.2018
22.04.2018
6.02.2018
28.02.2018
12.02.2018
9.02.2018