Vehbi Camgöz

         İlimizde bu hafta sonu yapılacak “beyaz et” festivali dolayısı ile bu çerçevedeki faaliyetlerden olmak üzere “piliç güzeli” seçilecekmiş. Yurdum insanı her festivalde bir güzel seçme geleneğine öteden beri alışık olduğu için, bu haberi pek yadırgamadı. Nede olsa ülkemizin tarihini inceleyenler, son 70 yıllık tarihimizin, aynı zamanda festivaller ile bu festivallerin faaliyetleri arasında olmazsa olmazı olan güzellik yarışmalarının tarihidir.

         Çok enteresan festivaller ve bu festivaller içinde düzenlenen bir o kadar komik güzellik yarışmaları vardır. Hatta bu yarışmalar zaman, zaman komedi filmlerine konu olmuştur. Bunlardan en meşhuru da tiyatrocu Ayşen Guruda’nın oynadığı, domates güzelidir. Ama Bolu da ki, beyaz et festivali organizatörleri, bundan önceki emsallerini aşarak, komedi filmlerinin değil ama romantik komedi eserlerine konu olacak bir etkinliğe imza atmış olacaklar. Olsun zararı yok. Nasıl olsa sinemadan ve filmlerden biraz çakanlar bilirler ki, her komedi aynı zamanda biraz erotizm içerir. Bu defada böyle olsun.

         Ülkemizde nasıl olsa her ürünün bir festivali, her festivalinde bir güzellik yarışması var. Diyarbakır’ın “karpuz güzeli”! Malatya’nın “kayısı güzeli”! Amasya’nın “elma güzeli”! Çankırı Eldivan’ın “kiraz güzeli”! kaymağı ile ünlü Afyonun herhalde, “manda güzeli”!!! serhat şehri Kars’ın “kaşar güzeli”!!! sayarak bitirmek mümkün değil. Ama gene de son olarak Kayseri’nin “pastırma güzeli” ve Denizli’nin “horoz güzelini” sayalım.

         Ama Denizlinin işi kötü. Bundan sonra Bolu'nun “piliç güzeli” varken herhalde onların “horoz Güzeli”nin pabucu dama atılır. Piliç varken kart horozu kim neylesin!

         Bu organize biraz yarım yamalak planlanmış gibime geliyor. Çünkü Bolu sevdalısı olduğunu her fırsatta büyük bir iftiharla ifade eden sayın başkanımızın bu yarışmadan haberi yokmuş! Bende inanıyorum! Eğer bu planları belediye başkanımız yapsaydı, öyle yarım yamalak yapmazdı. Çünkü Sayın Mustafa Cop beyin yazısından anladığım kadarı ile kıyafet yetersiz olduğu için 20 den fazla aday kabul edilmeyecekmiş. Sebebi de, ancak o kadar yarışma kıyafeti varmış.

        Geçende bir esnaf dostumuzun dükkânın da kendisine bu konuyu sorup, tebrik etmek istediğimde baştan, konudan haberi olmadığını söyledi. Oysa tebrik için o kadar kendimi hazırlamıştım ki sormayın gitsin! Kolay mı? Belediyecilikte bir çığır sayılırdı. Kendisinin de, daha önce meclis üyeliği yaptığı milli görüş belediyelerinin hiç birinin yapamadığı, yapmaya cesaret edemediği, bir yarışmayı düzenleyip, yeni bir çığır açmış olacaktı. Bu hiç birisi kategorisine İstanbul da belediye başkanlığı yapmış olan sayın başbakanımızda dâhildir. O bile böyle bir yarışmayı ilinde yaptıramamıştır. İlk kez bizim başkana bu şeref nasip olacaktı, ama başkanın yarışmadan, haberi bile yokmuş.

         Organizatörler, eğer bu durumu kendisine anlatmış olsalardı, başkan bunu, bir şekilde, hallederdi. Ne olacak ki, bu gider, gider sayılmaz. Şarkıcısına 2 saat için 350.000 TL ödeyen sayın başkan, yarışmacıların elbiseleri içinde 5–10 bin TL öderdi. Dereyi geçip çayda boğulacak değildi ya.  Ama haberi olmadığını söyleyince ben şahsen inandım.

         Ama verilen ilanda; yarışmacıların yarışma kayıtları için belediyeye başvurmaları neden isteniyor? Bunu pek anlamadım. Bu konuyu da şehrimizin araştırmacı gazetecilerine bırakıyorum. Ben gazeteci sayılmam hem nede olsa başkan internet gazeteciliğini kale almadığını sitemiz muhabirine kibarca!!! söylemiş. Artık bundan sonra site olarak bu gibi konulara burnumuzu sokmanın ne âlemi var? Dimi yani…

         Selamlarımla…