WhatsApp Hattı
WhatsApp Haber İhbar Hattı

05304670437

Mobil Uygulamalarımızı Hemen İndir

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız

Vehbi Camgöz

Vehbi Camgöz
Vehbi Camgöz
Tüm Yazıları
BİZ BU FİLMİ DAHA ÖNCEDE İZLEMİŞTİK
22.10.2011

 


         Çukurca da yaşanan PKK saldırıları bir kez daha  milletimizi can evinden vurdu. Daha önce yaşanan bu büyüklükteki 4 saldırıda olduğu gibi bu saldırıdan sonrada değerlendirme ve yorumlar gırla gidiyor.

         Kimisi; Kürtlerin toptan imhasını istiyor.

         Kimisi; saldırıları hükümetin izlediği açılım programının bir neticesi olarak görüyor.

         Kimisi; hükümetin İsrail, Suriye ve İran ile ilişkileri gerginleştirmesine bağlıyor.

         Kimisi; güvenlik güçlerinin başındakilerin ihmallerine dayandırıyor.

         Kimisi; PKK adlı terör örgütünün dış destekli olduğu, bu olaylardan da dış güçlerin ülkemize düşmanca politika izlemeleri nedeniyle meydana geldiğini söylüyor.

         Bu ve bunun gibi birçok analiz ve yorumlar yapılıp duruyor. Bunların hepsinde doğruluk payı olabilir. Ama bunların hiç birisi tek başına bu olayların sebebi olamaz.

         Evet, dış destek vardır. Evet, bazı ihmaller sebebiyle can kayıpları olmaktadır. Evet, PKK ve onun uzantıları son zamanlar da Kürtlere sağlanan bazı hakları ve özgürlükleri silahlı mücadelenin sonunda aldıklarını zannederek daha fazlasını almak için azıtmış olabilirler.

         Ama bu olayı analize ve ayakları yere basan kalıcı, olayları bitirici tedbirler anlatmaya, daha da önemlisi olayları gerçek boyutuyla anlamak için yeterli değil. PKK’nın her saldırısı, bir projenin eseridir. 2004 yılından beri yapılan saldırılar da AKP’yi yıpratma projesi olarak karşımıza çıktı. Nasıl, 1999 ile 2003 arası terörün bitirilmesi yabancı yardım ve proje olduğu anlaşıldı ise bugün azdırılması da aynı projedir. Bunu zaten muhalefetin tavrından anlamakta mümkündür. Milleti galeyana getirip sokağa dökmelerinden belli oluyor. Bununla hükümeti köşeye sıkıştıracaklarını ve oy kazanacaklarını zannediyorlar.

         Aslında bu olayların bitirilme reçetesini herkes biliyor. Ama bilineni dillendirip, ortaya koymak işlerine gelmiyor. Olaylara herkes kendi ideolojik penceresinden bakıyor. Başta devlet kurumları olmak üzere hemen herkes bu sorunların kaynağını da destekçilerini de çözüm yollarının da biliyor. Ama asırlık, sakat ideolojisinden taviz vermek istenmediği için çözüme yanaşılmıyor.  

         Çeşitli kavim ve kabilelerden oluşan Müslüman Anadolu halkının birlikteliğinin ortak zemini İslam kardeşliğidir. Bu ortak zemin bizzat devlet tarafından ortadan kaldırılıp, kamusal hayatın dışına itildiğinden beri ülkemizde bu sıkıntılar yaşanmaya başladı. Başlangıç zamanı İttihat ve terakki dönemidir. O devirde batıda pişirilip, Osmanlıyı yıkmak için kullanılan “Milliyetçilik” ve “ulus devlet” fikirleridir. Ne gariptir ki, bu fikirlerin en hararetli savunucuları da Yahudiler ve masonlardır.

         Bin sene beraber yaşamış olan halkımızın birlik ve beraberliğini, halkımızın ortak inancına borçluyuz. Bu ortak zemin aşındırılıp milliyetçilik ithal edilerek ideoloji olarak benimsenmeye başlandığı 150 yıldan beri birlikteliğin tılsımı bozuldu. Hele bu ideolojinin gereği olarak milli devlet ya da ulus devlet cenderesine girdiğimiz günden beri herkes kendi ırkını yüceltip milliyetçiliğini yapınca İslam kardeşliğimiz yara aldı. Her milliyetçi söylem karşılığında başka bir milliyetçiliğini üretti.   

         Bu meselede mesafe alınıp, yeniden kardeşlik tesis edilmek isteniyorsa, bunun yolu ne daha çok güvenlik tedbiri almaktan ne, demokratik açılım sağlamaktan nede bölgedeki insanların ekonomik durumları iyileştirmekten geçmez. Tabii ki bu saydıklarımızın tam ve kâmil manada yapılması orada yaşayan insanlarımızın başta kültürel ve etnik özgürlükleri olmak üzere emniyet tedbirlerinin alınması, ekonomik olarak güçlendirilmeleri gerekir ve haklarıdır. Ancak kardeşliğin tesisine yeterli değildir.

         Nasıl ki; Selçuklu devleti döneminde Nizamiye medreseleri sayesinde yetiştirilen kadrolarla bölgede İslam kardeşliğini temin etti ise. Nasıl ki; Osmanlı devleti zamanında bölgedeki medrese eğitimi sayesin de çok uzun süre İslam kardeşliğine inanan kadrolar yetiştirilip birlik ve kardeşliğimiz bu hocalar sayesinde sağlandı ise.

         Yapılması gereken şey aynı yolu takip edip, denenmişi yaparak bölgede esaslı İslami eğitim verecek, ümmet şuurunu geliştirip, halkı Marksistlere karşı koruyup himaye edecek, eğitim yapılanmasına girişmektir. Uzun vadede bunu yaparak hiç olmazsa her yerleşim yerine bir İmam-hatip okulu açarak, ırkçılık zehrine panzehir olmasını sağlamamız gerekir.

         Şu husus dikkatinizi çekti mi? 1970’lere kadar bölgede CHP hep birinci parti iken, 1973 seçimleri ile birlikte İslamcı olarak bilinen Milli görüş partileri bölgede umulmadık destekler gördü. Ne zamanki 1991 de malum ittifak yapılıp menfi propagandacılar devreye girdi, o zaman Kürt ırkçıları bölgeden oy almaya başladı. İslam kardeşliğini savunan RP yerine Kürtçü HADEP o tarihte meclise girdi. Olayların azması da o tarihler de zirve yaptı.

         Yine bütün baskı ve tehditlere rağmen, İslamcı kökten gelen AKP bölgede kurulduğu günden beri hep birinci parti olmuştur. Çünkü bölge halkı kendisi gibi düşünen kendisi gibi inanlara sempati duyuyor.

         Bu tespit bile, bölge insanının varsa hep İslami seçenekleri tercih ettiğinin göstergesi değil mi?

         Benim naçizane bir kanaatim var. Bölgedeki meselelere çözüm yolu olarak İslam kardeşliğinden başka reçete gösterenler, ya cehaletlerinden ya da çözümü istemediklerinden böyle davranıyorlar. Bu sorunun uzun vadede tek çözümü var. Oda sekteye uğratılan İslam kardeşliğinin yeniden tesisidir.

         Selamlarımla….

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber İhbar