WhatsApp Hattı
WhatsApp Haber İhbar Hattı

05304670437

Mobil Uygulamalarımızı Hemen İndir

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız

Vehbi Camgöz

Vehbi Camgöz
Vehbi Camgöz
Tüm Yazıları
BİTMEYEN KAVGAMIZ EĞİTİM
10.03.2012

 

Yaklaşık 200 seneden beri ülke insanının nasıl eğitileceği, neler öğretileceği konusunda toplum bir türlü uzlaşma sağlayamamıştır. Osmanlı modernleşmesi, Avrupa da yaşanan aydınlanmanın etkisi altında kalarak, toplumun geri kalmış olmasının suçunu, özelde medrese eğitimine genelde de İslam inancına yıkmıştır. Bu sebeple de “din terakkiye manidir” ahmaklığı aydın kesimleri iyice rehin almış, ve toplum ile aydınların arası bir daha kapanmamak üzere açılmıştır.

        Özellikle, Tanzimat dan  sonra; Avrupa’ya eğitim için gönderilen insanların toplumu gezip gördükleri Avrupa gibi yapmanın yolunun onlar gibi düşünen, onlar gibi yaşayan, hatta onlar gibi inanan insanlar yetiştirmekten geçtiğine inanmışlar, bu fikrin ülkede yandaş bulmasına gayret etmişlerdir.

        Mevcut medrese eğitiminin  de zaman içinde yozlaşması neticesi tıpkı batılılar gibi medresenin terk edilip yerine batı tipi mektepler yapılmasına ağırlık verilmiştir. Bilinenin ve iddia edilenin aksine mektepleşme de 2. Abdülhamit zamanında yapılarak eğitime ikilik getirilmiştir.

      Osmanlı döneminde; aileler eğitim yaşına gelmiş, çocukların mektebe mi, medreseye mi verileceği konusunda aile fertleri arasında kavgalar başlamıştır. Bazen anne çocuğun medreseye, babada mektebe gitmesini isterken bazen de tersi için mücadeleler baş göstermiştir. Ama isteyenin dini, isteyeninde seküler eğitim alma imkanı olduğu için, toplumsal kavga yaşanmamıştır.

        Cumhuriyetten sonra; tevhidi tedrisat kanun çıkıp, medreseler kapatılıp, okullarda dini eğitim kaldırılınca toplum, bocalamaya, devletle çekişmeye başlamıştır. Hele 1940lara geldiğinde, dini görevleri ifa ettirecek din görevlisi bulmakta zorlanmaya başlayınca dini eğitim talebini yüksek sesle dile getirmeye başlamıştır. Devlet göstermelik imam-hatip kursları açmış ancak yetersiz eğitim nedeniyle talep görmemiş, 1950 yılından sonra imam-hatip okulları açılmaya başlamıştır.

        Bilinenin aksine imam-hatiplerin ülkemize özgü okullar olmadığını, Osmanlı dan ayrı düşen, din eğitimi konusunda zorluklar çeken balkan Müslümanlarının üretip geliştirdiği “nüvvap mektepleri” modelinden örnek alınarak geliştirilen proje olduğunu düşünüyorum.

    

       Bu mekteplerin açılmasına müsaade eden devlet, okulların yapımına, donanımına hiç para ayırmamıştır. Fakir Anadolu halkı arsasını, binasını donanımını karşılayarak hazırladığı bu okulları açtırmak için bazen yıllarca Ankara’nın yollarını aşındırmış, ama asla bıkmadan usanmadan her ile, her ilçeye bu okulları açmıştır.

        Bu okullarda okuyan gençler, hem İslam dininin belli başlı ilimlerini yetersiz de olsa öğrenmişler, hem de lise fark derslerini vererek lise diploması alıp, diğer sahalarda üniversite eğitimi almışlar, kimi doktor, kimi mühendis, kimi hakim, kimi kaymakam olunca bu okullara halkın rağbeti iyice artmıştır. Halk hem dindar hem de müspet ilimlerle donanmış yukarda sayılan meslekleri yapan nesiller yetişmesini hararetle istemişlerdir.

        1970lerde cunta idaresi bu okulların önünü kesmek için orta kısımlarını kapatmış, ancak 1973 de iktidar ortağı olan milli görüşçüler, bu okulların orta kısımlarını yeniden yeni den açtıkları gibi eğitim temel yasasına da bu okulların yüksek öğretime öğrenci hazırlayan okullar olarak tarif ederek ismini de imam-hatip liseleri olarak yeniden yapılanmasını sağlamıştır.

        Bu durum 28 şubat sürecine kadar devam etmiş, millet bu okullara aşırı rağbet edip okullar meslek okulu boyutunu aşmaya başlayınca ip kopmuştur. Kurulu düzen Osmanlıdaki ikili eğitim sistemini kaldırarak kendi ideolojisi doğrultusunda tek tip insan yetiştirmeyi amaçlamışken, dindar nesil yetişmesini laik ideolojiye ters bulduğu için bu okulların kapatılıp, Ecevit’in deyimi ile “kökünü kazımak” için kesintisiz eğitim saçmalığı ve katsayı zulmü ile bu okulları tamamen kapatmak için her şeyi yapmışlardır.

        Sırf bunun için darbe planlanmış, okulları kendisinin kurduğunu iddia eden, devrin cumhurbaşkanı “rejim kendisine düşman nesiller yetiştirmez” diye okulların kapatılması için devlet gücünü hoyratça kullanmaktan çekinmemiştir. Hatta bazı siyasetçiler bu okulları kısa bir zaman önce savunurken birden bire “siyasi hayatıma da mal olsa bu yasa çıkacaktır” demişlerdir. Milletimizde ilk seçimlerde bunların siyasi hayatına son vermiştir.

       

       Yaklaşık 10 seneden beri tek başına iktidar olan adalet ve kalkınma partisi bu okulların önünü açmak için şimdiye kadar bazı göstermelik atraksiyonlar yapsa da esaslı çözümler üretmedi. İlk kez, bazı zorlamalarla, utanma pazarı, Müslümanların eğitim özgürlüğü önündeki bir engeli kaldırmak içinistemeyerek de olsa teşebbüste bulunarak, eğitimi 4+4+4 şeklinde dizayn ederek hem meslek okullarının hem de hafızlık eğitiminin önündeki engeli kaldırmak istemiştir. Tabi beklenen tepki malum kesimlerden hemen gelmiştir. Yine başrolde tüsiad. 

       Öyle umuyor ve tahmin ediyordum ki; bu düzenleme bütün menfi propaganda ve engellemelere rağmen iktidar bundan geri adım atmayacaktı. Eğer bu iktidar bu gücüne rağmen bu yasayı çıkaramazsa hem seçmene hem de tarihe hesap vermekte güçlük çekecekti. Zaten kendiside İmam-Hatip neslinden olan sayın başbakan bu tasarıdan önce, “dindar nesil yetiştireceğiz” diye hedefini ortaya koymuştu. Eğer muhalefet bu yasaya karşı çımayı abartır, engellemeye kalkarsa halkla tamamen bağı kopar ve iktidarı bırakın, meclisi bile rüyasında göremezdi.

        Ama yanılmışım, hükümet kendisine ÖNDER tarafından hazırlanıp verilen bu teklifi, hükümettasarı haline getirmekten bile imtina etti. Partisinin millet vekillerinin teklifinin bile arkasında duramadı. Önderin getirdiği teklifi öyle bir hale getirdiler ki, kesintisiz 8 yılı bile aratacak, yarım asırdır kapatmayı başaramadıkları imam-hatipleri ak parti eliyle kapatacaklardır. Şimdilerde 15 yaşında da olsa hafızlık eğitimi yapılmaya çalışırken, bu yasadan sora bu yaş sınırı 18’e çıkacaktır.  

        10 yıldır etkin bir şekilde devleti yapılandıran iktidarın, iş Müslümanların taleplerine geldiğinde çeşitli bahanelerle bunları ertelemesi hiç de hayra alamet değil. Hükümetin İslam ’i taleplere duyarsız olduğu kanaatini güçlendirmektedir. Hem 28 şubatın mağduru olduğunuzu iddia edeceksiniz, hem de bu sürecin getirdiği adaletsizliklere sahip çıkıp bunları değiştirmek için hiçbir şey yapmayacaksınız. Buna en hafif tarifi ile halkı kandırmak denir.

        Selamlarımla….    

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber İhbar