WhatsApp Hattı
WhatsApp Haber İhbar Hattı

05304670437

Mobil Uygulamalarımızı Hemen İndir

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız

Vehbi Camgöz

Vehbi Camgöz
Vehbi Camgöz
Tüm Yazıları
DEMİRELİN 28 ŞUBATTA Kİ ROLÜ?
23.04.2012

        Basında bugünlerde, bu konu sıkça tartışılıyor. Kimine göre; Süleyman Demirel bu darbeyi açık darbe olmaktan çıkarıp, askeri kışlada tutan birisidir. Buna mukabil karşı taraf ise; hayır Demirel bu sürecin baş sorumlularından birisidir. Oda diğer darbeciler gibi yargı önünde hesap vermelidir.Yargılanmak ve berat edip aklanmaya çalışmak, her vatandaşın hakkıdır. Ona da bu şans tanınmalı ve tarihe darbeci olarak geçmemesi için bu hakkını kullanmasına fırsat verilmelidir.

        Aslına bakılırsa, ben bu sürecin planlayanında, tatbik edenin de, sonuçlandıranının da Demirel olduğunu düşünüyorum. Bu fikrimi de, aşağıda sıralamaya çalışacağım gerekçelere dayandırıyorum.

        1990ların başlarında Demirel, Özal’a karşı mücadele yürütürken, kendisinin daha önce açılmasına, sayılarının çoğalmasına çalıştığı imam hatip okullarında yetişen nesillerin bu mücadele de Özal’ın yanında yer almalarını not etmişti. Bunlardan intikam almayı kafasına koymuştu. Hatta bunu 1991 yılında başbakan olduğunda, ziyaretine giden Ensar vakfı yöneticilerine açıkça söylemişti. Odönem vakıf başkanı olan rahmetli Ahmet Şişman bey özel sohbetlerin de açıklamıştı.

        Esasen 28 şubatta süreci dikkatlice izleyenler bilir ki, asker imam hatiplerden ziyade kuran kurslarından rahatsız iken, Demirel askerin tepkisini bu okullara yöneltmek için çaba sarf eden beyanlarda bulunmuştu. Askeri kesimden hiç kimse imam hatiplerin aleyhine tek bir laf etmemiştir. Ama Demirel çıktığı her yayında, verdiği her demeçte, imam hatiplere çatmıştır. Katsayı zulmünü de atadığı YÖK başkanına yaptırmıştır.

        Bilindiği gibi Demirel için en önemli olan kendisinin siyasi kazancıdır. Bir kişi veya olay onun siyasetinin önüne engel çıkarmadığı sürece mücadele etmemiştir. Bu süreçte başbakan olan, Prof. Dr. Necmettin Erbakan hoca ile mücadelesi 1960ların sonlarından beri devam ediyordu. Daha 1995 seçimleri yapılmadan Demirel ona karşı gardını almıştı.

        Hükümet kurulmadan önce, MGK’yı senato gibi kullanacağını, anayasa mahkemesini hükümetle mücadele için siyasi odak haline getireceğini ve daha da önemlisi Avrupalı dostları ile görüştüğünü, eğer RP kapanırsa Avrupa insan hakları mahkemesini bunu onaylayacağını, başörtüsüne de müsaade etmeyeceği sözünü almıştı.

        Bu iddiaların çok önemli iddialar olduğunu bilerek yazıyorum. Geriye dönüp, arşivlere bakanlar, bu konuda o tarihlerde gazeteci Güneri Civaoğlu’nun uzun, uzun yazdığını ve yorumcu olarak kanal D televizyonunda anlattığını hatırlayacaklardır.

       Belki yeri değil, ama bana göre; malum cemaatin de 28 şubatta darbenin yanında durmasının altında yata nedeni burada aramak lazım. Çünkü bu cemaat ve onun da içinden çıktığı nurculuk hareketi Demirel’i siyasete adım attığı günden beri desteklemişlerdir. O dönem de cemaat mensubu olduğu bilinen DYP’li bazı milletvekilleri ve bakanların aldıkları emirle partilerini terk ettiklerine şahit olunmuştur. 

        Süleymancı olarak adlandırılan cemaat de aynı gerekçe ile darbeye karşı çıkmamış, hatta her iki iktidar partisinde bulunan bakan ve millet vekillerini istifa ettirmişlerdir. RP içinden o dönemde istifa eden tek kişi bu cemaate mensuptu.

        Demirel’in darbe taraflısı ve planlayıcısı olduğunun delili bunlardan ibaret değildir. Meşhur MGK kararları unutmayalım ki onun başkanlığındaki kurulda alınmıştır. Kararların sonunda da “bunlar uygulanmaz ise, müeyyide uygulanacağı” yazdırılmıştır. Kararları imzalamamakta direnen başbakanı televizyonlardan tehdit eden de odur. Buna rağmen imzalatamayınca da, “isterse imzalamasın bu kurul çoğunlukla karar alır, çoğunluk ta imzaladı” demiştir.

        Süreçte kara aldırmakla kalmamış, kendiside Çankaya da, Ç.Ç.G “Çankaya çalışma gurubu” oluşturarak bunları, eğer asker yeterince takip etmezse bu gurup marifetiyle takibe kalkışmıştır. Bunu da o günler de gazeteler yazmıştı. Bunu ne kendisi nede yanındakiler yalanlamamışlardı. Aslında kısa bir süre önce vefat eden sağk- iş genel başkanı ve o dönem cumhurbaşkanlığı başdanışmanı olan rahmetli Mustafa Başoğlu her zeminde anlatmıştı.

        Son olarak bu bağlamda bir anekdot daha hatırlatmak isterim. 1999 seçimlerinde İstanbul dan milletvekili seçilerek meclise gelen, Merve Kavakçı  hanımı “provokatör ajan” olarak nitelendirip, hukuksuz olarak vatandaşlık tan çıkarma kararını imzalaması bile onun yargı karşısına çıkarılmasına yeter bir sebeptir.

        İster intikam, ister rövanş, densin. Demirel’in hesap vermediği 28 şubat yargılaması, o dönem mağduriyet yaşamış bir kişi olarak beni tatmin etmez. Bana göre çok daha büyük mağduriyetler yaşamış yüz binlerce kişiyi hiç tatmin edemez. Çünkü bana ve benim gibi düşünenlere göre bu darbenin bir numarası ne Çevik Bir, ne Karadayı, nede Özkasnak değil, Demirel’dir.

        Unutmayalım ki; o dönem de devleti soyan ne kadar kişi varsa, yeğeni dahil hepsini toplayıp, Çankaya köşkünde fotoğraf çektirerek, “işte benim ailem” demiştir. Ülkeyi soymaktan yurtdışına kaçan Uzan’lara, hediye ettiği savaş silahlarının görüntüsü henüz gözlerimizin önünde.

        Selamlarımla…


Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber İhbar