WhatsApp Hattı
WhatsApp Haber İhbar Hattı

05304670437

Mobil Uygulamalarımızı Hemen İndir

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız

Vehbi Camgöz

Vehbi Camgöz
Vehbi Camgöz
Tüm Yazıları
CEZAEVLERİNDE NELER OLUYOR ?
23.06.2012

 

            Şanlıurfa kapalı cezaevinde yaşanan yangın, birdenbireülkenin en müzmin sorunlarının en eskilerinden birisi olarak,hiç gündemden düşmeyen cezaevi konusunu yeniden gündeme taşıdı. 2000 yılından beri basınımız tarafından adeta üzerinde ittifak edilmiş gibi cezaevleri konusu, basının gündeminde yer bulamıyordu. Bu kurumlarda yaşananları görmezden gelerek, üstesinden gelinileceği zannedildi, ama günden güne büyüyen meseleler artık saklanılacak, görmezden gelinerek de,önlenemez ve örtbas edilemez hale geldi.

           Son 35-40 yılını bu kurumların içinde yaşamış birisi olarak, cezaevlerindeki problemleri çok yakinen bildiğimi düşünüyorum. Onun içinde ne zaman cezaevlerinde bir olay olsa, hemen birilerini suçlu ilan etmeden önce olayı detayı ile öğrenmeye çalışırım, bilmeden, incelemeden, kimseyi suçlamanın doğru olmadığını öğrendim. Çünkü ülkemizde yürürlükte bulunan ceza ve infaz politikaları bize özgü oluşturulamadı. Hep Avrupa da olanların en kötülerini taklit ettik. Tıpkı TCK unu, faşist İtalya’dan, CMUK unu da, faşist Almanya’dan aldığımız gibi. Bu sistemlerin bizim insanımızın sosyal ve kültürel yapısına uyup uymadığına bakmadan ithalettik.

          Bundan önceki 647 sayılı cezaların infazına dair kanunu birazcık yerlilik endişesi güderek yaptık. Uzun süre sistemini bozan değişikliklere rağmen 30 yıldan fazla kullanıldı. Kanun o kadar çok değişti ki artık tanınamaz hale geldi. 2004 yılında çıkarılıp, 2005 yılında yürürlüğe konulan TCK, CMK ile birlikte yürürlüğe konulan Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanun başlangıcından beri bu kurumları idaresine dayanak teşkil edecek hükümlerden yoksun olarak düzenlenmişti. Kanun yönetmelik detayında içeriğe sahipken, yönetime ilişkin hüküm içermiyor. Cezaevlerinin mevcutlarınıbu yasanın aşırı şekilde şişireceği belliydi.

          Bu konuda alınacak tedbirler ise bütçe imkânlarının artırılmasına bağlıyken, gerekli mali tedbirleri alınamadığı için kısa zamanda bir tıkanma yaşanacağı aşikârdı. Ama devlet bu konuda etkin tedbirler alamadı.

          Gelinen noktada kara bitti. Yetersiz planlama, yetersiz binalar, etkisiz ve yetkisi nazara alınmayan cezaevi idareleri, işin tıkanma sebebi olarak karşımıza çıktı. 10 sene önce kurulan infaz hâkimliği de bekleneni veremedi, kurumlar idari yönden 3 başlı iken, her şeyi yargı denetimine sokma heves veisteği, sadece cezaevlerine müdahil olan yetki odaklarını artırmaktan başka işe yaramadı. İdarenin her türlü, yönetselişlemi, idari yargı yerine, infaz hâkiminin denetimine verildi.

          Yargı denetiminin hükümlülerin, hak ve hukukunu korumada yeterli olabileceği düşünüldü. Yeterli eğitim verilmeden, cezaevi idaresinin incelikleri öğretilmeden senelerce adli konulara yoğunlaşmış bir hâkimi cezaevi idaresiile ilgili, hükümlülerin şikâyetini karara bağlamak için yetkilendirildi. Üstelikte infaz hâkiminin verdiği karara itiraz hakkı hükümlü ve tutuklulara tanınırken, cezaevi idaresinin kararını inceleyen infaz hâkiminin kararına itiraz hakkı cezaevi idaresine tanınmadı. Zaten etkisizleştirilmiş cezaevi idareleri iyice etkisizleştirildiler.

           

         Mevzuata göre ceza infaz kurumlarının sadece denetiminden sorumlu olan Cumhuriyet Başsavcılıkları, çoğu yerde denetimle yetinmeyerek fiilen idareyi kendileri veya görevlendirdikleri savcılar yaparak, kurum idarecilerini yok saymışlar ve buda idarelerin hükümlüler nezdinde etkisizliklerini tescillemiştir. Kurumda hükümlüler, idarenin yetkisinde olan kurum içi isteklerini bile doğrudan C. Savcısına iletme yoluna giderken hiç olmazsa bu konuda bile duyarlılık gösterilerek;  “ bu konularda kurum idareleri yetkilidir, isteklerinizi kurum idaresine iletin” bile denilmeyerek, doğrudan hükümlüler doğrudan muhatap alınarak yasal yetkiler yok sayılmıştır.

        Buna kurum idarelerinin özellikle müdürlerin yetersizlikleri çanak tutmuş olabilir. Ama yeterli düzeyde yeteneği olanları da bu kurumlarda bu ücret ve statüde çalıştırmak mümkün değildir. Acil çözülmesi gereken konulardan biriside bu konudur. Ya buralara hukuk mezunu müdürler atayıp, durum düzeltilmeli ya da kurumların idare ve denetimi adliyeden bağımsız olmalıdır. Adliyenin görevi olan infaz işlemleri de infaz savcılıklarınca yapılmalıdır. Yürütmenin bir kurumunun doğrudan adliyeye bağlılığı bence anayasal açıdan da problemlidir. Nitekim iş yurtlarının durumu da böyle iken buralar da değişiklik yapılmıştır. Mali konularda da bu sağlanmıştır. İdari konularda da yapılabilir.

             Bir kurumda koğuşun yakılarak 10larca insanın öldürülmesi olayı çok ciddi bir olaydır. Eğer kurumda etkili bir idare olsaydı. Yasaların ve özellikle 1721 sayılı yasanın 8. Maddesindeki yetkisini farkında olan bir müdür, tek bir koğuşta çıkan yangına duvarları yıktırarak bile müdahale ederdi. Can kaybını önleyebilirdi. Ama korkarım ki, ne idareler nede onları denetlemek durumunda olan, üst yönetimler bu yasanın yürürlükte olduğunun ve müdüre böyle bir yetkinin verildiğinin çok farkında değillerdir. Belki de müdüre bu yetkinin verilmesini kabullenebilmiş değillerdir.Bu yasa 1938 yılından beri yürürlüktedir. Yürürlüktenkaldırılan o kadar çok hükümleri var ki, yasa tam kuşa döndü. Acil hallerde, bu yasaya daya dayanarak müdahale planı yapılır, ama çoğu tatbik edilemez durumdadır.

           Müdüre yetki veren yasa hiç işletilmez. Olaylarsırasında, kuruma gelen zabıta ya validen ya da c. savcısından müdahale emri bekler. Çünkü ona eğitimde öyle öğretilmiştir. Halen Cezaevlerinin yönetimine dair yapılmış yeni bir kanunda bulunmamaktadır. Yasal dayanağı belli olmayan, yasal yetkileri işletilmeyen bir idare ile idare edilmeleri Cezaevlerinin en büyük sorunudur.

          1938 yılında kurum müdürleri; bölge müdürü seviyesinde iken bu gün her hangi bir şube müdürü kadar bile yetkileri yoktur. Ama sorumluluk tamamen omuzlarına yüklenmiştir. Oysa bir hukuk devletinde yetkide sorumlulukta orantılı olmalıdır. Yetki ne kadarsa, sorumlulukta o kadar olmalıdır. Ne bir eksik, ne bir fazla.. Daha özlük haklarındaki gerilemelerden hiç bahsetmiyorum. Sadece şunu söylemekle yetineceğim. Adliye personeline verilen her hangi bir maddiimkân sağlayan mevzuatta, parantez içinde cezaevi personeli hariç ibaresi görmeyi personel kanıksadı.

           Bu konuda daha yazılacak çok önemli şeyler var, ama köşe yazısı hacmini nazara alarak fazla uzatmak istemem, sadece şunun bilinmesini istiyorum, cezaevlerinin problemlerinin yarısı idari ve özellikle personel problemi ise,yarısı da maddi imkânsızlıklardan kaynaklanan problemlerdir. Yukarıda değindiğim gibi adına “ceza reformu” denilen yasa değişiklikleri yapılırken iyi bir yol izlenememiştir. Hiçbir tedbir alınmadan hükümlülerin cezaevlerinde kaldıkları süreler, eskiye oranla aşrı derecede artırılmış ama idari ve mali tedbirler alınmamıştır.

          Özellikle cezaevlerinin kapasitelerinin kısa sürede yetersiz kalacağı hesaplanıp acil tedbirler geliştirilememiştir. Oysa dünyada yapılan ceza reformlarının hemen tamamı bir afla başlatılmış ve her şey sıfırlanarak yeni sisteme geçilmiştir. Bizde yasayı çıkaranlar, olaya popülist yaklaşarak “af çıkarmak vatana hıyanettir” gibi garip bir anlayışa saplanmışlardır. Bu durum hem mevcudu artırmış hem de neredeyse her hükümlünün ayrı bir yasaya göre cezasını çekmesi durumu ile karşı karşıya kalınmıştır. Adliye infaz birimleri her hükümlü için ayrı yasaya göre müddetname yapmak zorunda kalmıştır. Bunu için zaman sarf etmekten normal iş göremez hale gelmişlerdirOysa sistemin etkin ve hatasız yürütülmesi için sade ve yalın olması gerekirdi.

           Güvenlik nedeniyle dışardan gıda maddeleri alınmasıyasaklanmış, ama yeterince beslenme imkânı da verilememiştir. Yanlış bilmiyorsam bugün halen, bir hükümlü 4TL ile üç öğün beslenmeye çalışılmaktadır. Dışarda bu parayla bir gazoz bile içilemezken bu parayla bir insanın sağlıklı besleneceğini düşünmek ne kadar mantıklıdır, takdirinize bırakıyorum.

           Şu anda kurumlarda yemek bir dert, su yetersizliği bir başka dert, hatta tuvalet ihtiyacını gidermek bile bir dert olmuştur. Sabah kalkıp, dakikalarca tuvalet sırası bekleyen onlarca insanın kavga etmemesini sağlayacak babayiğit var mıdır? Bilmiyorum. Öyle anlaşılıyor ki; güneydeki cezaevlerinde bu dertlere ilave olarak soluk almakta bir dertmiş ki, bunun için kavga çıkmış ve malum sonuç meydana gelmiş.

          Yukarda da söylediğim gibi bu olayın suçlularını ve sorumlularını aramak boşa gayrettir. Bu olayın sebebi sistemdir. Her şeyi ile yetersiz olan bu cezaevi siteminin tepeden tırnağa değişmesi gerekir. Bunu için “Amerika’yı yeniden keşfe” gerek yok. Her hangi bir Avrupa ülkesinde uygulanan sistemi getirip uyarlamak mümkün olacaktır. Ama F tipi gibi garip bir sistemi değil.

         Bir cezaevi düşünün ki ( F Tipi) mevcudu yasa ile belirlensin..Bakanlığın bile kapasitesine ve mevcuduna müdahale edemediği bir cezaevi sitemi olur mu? Yapmışlar olmuş… Ufak bir tadilatla en az iki misli insanı barındıracak bir kurum nerdeyse boş tutulacak, gereksiz ısıtma aydınlatma masrafına katlanılacak, ama diğer kurumlarda insanlar balık istifi olacak, yine de bu kurumlara hiç dokunulmayacak. Bunu ancak sonsuz kaynağa sahip olan toplumlar belki yaparlar.

        Ya da yasa değiştirmekten aciz idareler yapar. Ama bize bu deli gömleğini giydirmişler. Hiç olmazsa bu kurumlarda koğuş yapılabilecek kullanılmayan kapalı alanlar koğuş yapılsa acil durumlar için kullanılacak. Bu konuda iki maddelik yasa yeterlidir. Hiç olmazsa geçici bir rahatlama sağlanabilir, ama bu bile yapılamıyor. Acaba 28 Şubat süreci yasalarından olduğu için mi bu yasa değiştirilmiyor?

        Bu gün infaz sistemimiz o kadar dökülüyor ki, bu karmaşık sistemin ıslahı için uzun yıllar gayret ve çalışmagerekiyor. Başta bu sistem olmak üzere tüm adli sistem eğer bir af çıkarılıp, her şey “sil baştan” ele alınamazsa, benim hesabıma göre her şeyin normalleşmesi için en az 20 yıl gerekiyor. Eğer bir af çıkarılırsa başta cezaevleri olmak üzere tüm adli sistemimiz rahatlayıp hızlı ve tekin adalet dağıtmaya başlar.

       Selamlarımla…


Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber İhbar