WhatsApp Hattı
WhatsApp Haber İhbar Hattı

05304670437

Mobil Uygulamalarımızı Hemen İndir

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız

Vehbi Camgöz

Vehbi Camgöz
Vehbi Camgöz
Tüm Yazıları
YİNE AÇLIK GREVLERİ, YİNE İNSAN HAYATI İLE PROPAGANDA….
11.11.2012

         

          Bundan önceki yazımızda ülkemizdeki açlık grevlerine kısaca değinmiş ve bu yolla siyasal sonuçlara ulaşmanın şimdiye kadar mümkün olmadığını anlatmaya çalışmıştık.

 

          Bugün, açlık grevlerini insani ve dini açıdan sorgulamaya çalışacağız.  Konu oldukça nazik bir konu olduğu için, yazıyı yazmaya başlamadan önce kısaca araştırma yapma gereği duydum.

 

          Tarihte ilk açlık grevi 1889 yılında Çar 3. Nikolas döneminde Rusya da,  Kara Gaol cezaevine erkek ve kadın mahkûmların katılımı ile yapıldığını, grevi kırmak için mahkûmlara zorla yemek yedirildiğini biliyoruz. 1909 yılında ise İngiltere de bir kız tarafından yapılmış.

 

          Batı da daha sonra birçok defa bu eyleme başvurulmuş,  ancak kitlesel olarak yapıldığı bir iki olay müstesna pek bilinmiyor. Daha çok ferdi olarak yapılan bir eylemdir. Almanya da 1980lerin sonlarında, terör örgütü Badermainof cezaevlerinde açlık grevine gitmişse de pek sonuç aldığı söylenemez.  1989 yılında alman cezaevlerini ziyaretimizde cezaevi yetkilileri bu açlık grevinden bahsetmişlerdi. Daha sonra her ne olduysa! bu örgüt üyeleri cezaevinde arka arkaya intihar! ederek kendi kendilerini yok ettiler.

 

          Bir önceki yazımızda bahsettiğimiz gibi, bizde açlık grevleri daha çok 12 Eylül 1980 tarihinden sonra yaygınlaştı. Darbe yönetiminin özellikle askeri cezaevlerinde uyguladığı insanlık dışı işkenceler çaresiz durumda kalan birçok hükümlü ve tutuklu için can pahasına yapılan bu eyleme itildiler. Askeri idarelerin duyarsız kalması nedeniyle cezaevlerinden bu sebeple cenazelerin çıkması, hem Avrupa, hem de ülke kamuoyunda infiale sebep olunca da, özellikle sol terör örgütleri ses getiren bu eylemleri sıkça kullanmaya başladılar. Batıdakinin aksine bizde ferdi olarak açlık grevi neredeyse hiç yoktur. Tamamı örgütlerin teşvik, tehdit ve hatta zorlamaları neticesi olmuştur.

 

          Bugün yaşanan açlık grevlerinin de örgüt baskısı ve zoru olduğuna kimsenin kuşkusu bulunmamaktadır. Devlet eğer bu grevi cenaze çıkmadan kırmak istiyorsa cezaevleri mevzuatına göre, açlık grevine gidenleri ayrı bir yere koyup, onları kitle psikolojisinden ve özellikle örgüt baskısından soyutlaması gerekir. Cezaevlerinin idaresi hakkındaki tüzük de ve ilgili yönetmeliklerde bu hükümler vardır. Üç kişilik odada dönüşümlü açlık grevi yapılırken greve gidenin, gitmeyenden istifade edip etmediğini denetleme imkânı yoktur. Ayrıca açlık grevine gitmeyenler, gidenin grevi bırakmasına engel olabilirler. Benim tahminime göre bu durum halen yaşanıyor. Yoksa bu kadar dayanmaları söz konusu olmazdı.

 

         Bu zorlamalara şimdi BDP’li milletvekilleri ve belediyelerde karışmış oldu. Öyle anlaşılıyor ki, cezaevlerinde açlık grevine giden tutukluların yakınlarının ve kamuoyunun son zamanlarda kendilerini kınamaları sonucu böyle bir karar aldılar. Bana göre, açlık grevlerinin sona yaklaştığının bir işaretidir. Bundan sonra grevlerin her an bitirilmesini bekleyebilirsiniz.  

 

          Açlık grevlerine inancımız açısından bakınca, hiç şüphesiz grevlerin İslam inancında yeri yoktur. Nasıl ki; dinimizde intihar yasaklanmışsa, intiharın bir çeşidi olarak açlık grevi de yasaktır. Hiçbir siyasi ve sosyal neden insan hayatını ortaya koyarak kendi canını vermesine sebep olamaz. İstekler ne kadar haklı olursa olsun.  Üstelik bu olayda istekler ne İslami nede insani açıdan haklı değildir. Bazı kardeşlerimiz bu isteklerin insani ve dini açıdan haklı olduğunu düşünüyorsa çok yanılıyor. İsterlerse ilmine güvendikleri bir âlime sorabilirler. Hem dine inanmayan ateist bir örgütün isteklerinin dini referansla izah etmenin, dinden meşruiyet aramanın gereği de yok. Dini kabul etmeyenin dini meşruiyete ihtiyaç duyması düşünülemez. Savaşta insanlar düşmanları tarafından öldürülürler. Bir savaşı kazanmak için insan kendi kendini öldüremez. Yani savaştaki ölüm gibi anlaşılamaz.

 

           Devlete düşen uluslararası hukukunda cevaz verdiği, sağlık müdahalesini bir an önce yapıp, hiç değilse bilincini kaybetmeye başlayanlara tıbbi tedavi için müdahale edip ölmelerini önlemektir. Artık eskisi gibi koğuşlara müdahalede direnişle karşılaşılacağını, direniş sırasında can kaybı olacağını düşünmüyorum. Çünkü zaten koğuşlar en fazla on kişilik, direnecek imkânda ellerinde mevcut değil. Çok geç olmadan bu müdahalenin yapılıp, örgütün elinde adeta rehin tutulan tutukluları ölmekten kurtarılmaları gerekir. Açlık grevindekiler açıktan olmasa bile bunu yaptığı için devlete içten içe minnet duyacaklardır.

 

         Selamlarımla….

         

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber İhbar