WhatsApp Hattı
WhatsApp Haber İhbar Hattı

05304670437

Mobil Uygulamalarımızı Hemen İndir

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız

Vehbi Camgöz

Vehbi Camgöz
Vehbi Camgöz
Tüm Yazıları
1 MAYIS
2.05.2013

 

            Her sene 1 Mayıs kutlamaları problem oldu. Bu senede, bazı işçi ve memur sendikaları, kutlamaların yapılacağı yeri bahane ederek, maraza çıkarmaya, olmayacak dayatmaları öne sürmeye başladı.

          1977 yılında meydana gelene olaylarda 33 kişinin ölümünü bahane ederek ille de taksim meydanında toplanmayı hedefleyen malum sendika, aslında bunu bazı gerçekleri gizlemek üzere kullanıyor. Derdi eğer işçi hakları ve burada ölenlerin hatırasını yâd etmek olsa, 1 Mayısı, işçilerin sendikasızlaşmasını, sayısı bir buçuk milyonu aşan taşeron işçilerinin durumunu konuşurdu. 1977 de taksimde hayatını kaybedenler için aynı meydan da bir anıt yapılması talebini dile getirirdi. Oysa çok dikkatle takip etmeme rağmen DİSK’in bu konuda bir talebine şimdiye kadar hiç rastlamadık.

        1977 yılı 1 Mayısında hayatını kaybeden 33 kişinin katilinin derin devlet olduğunu o dönemdeki sol siyasetçiler ve sendikacılar hep haykırıp dururken son 25 senden beri DİSK yöneticileri bu iddiaları milletin gözünden saklamaya çalıştılar. Bununla da yetinmeyip, 28 Şubatta bu çevrelere destek olmak için adına kendilerinin “beşli çete” dedikleri çetelerle birlikte derin devletin yanında darbe yapmak üzere yer aldı. Bugünde “Ergenekon” la beraberliğini ispatlamak için hükümete ille de taksim meydanı diye dayatmasının sebebi budur.

        Samimiyetle 1 Mayısı kutlamak isteyenler( mesela TKP gibi) gidip Kadıköy de kutlamaları davul-zurna ile yaptılar. Ama DİSK yöneticileri yanlarına CHP idarecilerini de alarak bu nahoş görüntülerin tarafı oldular. Bütün dünya da ülkenin imajının bozulmasına sebep oldular.

        Fakat bu dayatmaları yapanlar kadar onlara bu fırsatı veren hükümette en az onlar kadar sorumludur. Çünkü hükümet ve emniyet yetkilileri, bu olayların hem DİSK, hem derin devlet ve hem de CHP’nin istismar edeceğini bilmeli ve öngörmeliydi. Eğer bunu öngöremiyorduysa vay halimize. Eğer öngördüğü halde bu meseleyi sükûnetle çözmek yerine insanların öngörülebilecek tepkilerini hesaplayıp bunları kuvvetle bastırmayı uygun gördüyse bu daha kötü. Bana öyle geliyor ki; hükümet “ben ne dersem o olur” inatçılığı ile taksime gelenlere kuvvet kullanmak suretiyle bir ders vermek istemiştir.

       Eğer aksine bir iradesi olsaydı; meydanda inşaat alanının dışında kalan yaklaşık 65 bin metrekarelik alana 30 bin kadar işçi alırdı. Bunu da sendikalara söylerdi, onlarda kendi aralarında bu otuz bin kişiyi anlaşarak getirir sembolik bir kutlama yapılırdı. Sendikalar; “ille de bir milyon kişi ile geleceğiz” diyemezlerdi. Bunun dışındaki üyelerini de diğer miting alanlarına yönlendirip, bu çirkin görüntülere sebep olmazlardı. Ama bana öyle geliyor ki hem DİSK ve Ana muhalefet, hem de hükümet bu olayı güç gösterisine dönüştürüp, bu kadar insanın yaralanmasına, esnafın dükkânlarının tahrip edilmesine ve daha da önemlisi, İstanbul halkına çile çekmesine sebep oldular. İstanbulluları sıcak bir günde çalışmayan toplu ulaşım vasıtalarından yaralandırılmayarak özgürlükleri kısıtlayıp hapsetmişlerdir. 15 milyon insana 12 saat bunları yaşatmanın bir mazereti olamaz. Bunu ancak diktatör idareler yapar. Oysa ülkede yarım-yamalak da olsa demokrasi var. Demokrasilerde bunun izahı pek mümkün değildir.

        12 Eylülde, 28 Şubatta polis ve asker copu ile terbiye edilmeye çalışılan bugünkü idarecilerin, iktidara gelince devletin bu yetkilerini tırpanlayıp, daha insani davranışlar sergileyecekleri beklenirdi. Devleti demokratik şekle dönüştüreceklerine, iktidardakilerin kendileri devlete benzeyip, dönüştükleri izlenimi veriyorlar.

         Eskiden darbe hükümetleri de insanlara hayat alanı bırakmaz, “dediğim dedik, çaldığım düdük” kabilinden kimseyi dinlemez koyduğu mantıksız yasaklarda ısrarcı olurdu. Şimdi her fırsatta demokrasi, hatta ileri demokrasi vurgusu yapan bu iktidarın konuşup anlaşmak yerine koyduğu yasağı inatla uygulaması hiç de hayra alamet değil. Yoksa hükümetin gücü sadece işçilere mi yetiyor. Zenginler bir yasağı çiğnediklerinde sayın başbakanımız onlara sadece “küsüyor” ama işçiler bir yasağı çiğneyince, onlara tazyikli su, zehirli gaz ve dayak attırıyor. İnsan düşününce keşke işçilerinde güçleri olsaydı da kaçak katlı gökdelen yapsaydılar. En fazla başbakan onlara da küserdi. Hiç olmazsa bu işkencelere maruz kalmazlardı.

         Selamlarımla…


         

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber İhbar