WhatsApp Hattı
WhatsApp Haber İhbar Hattı

05304670437

Mobil Uygulamalarımızı Hemen İndir

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız

Vehbi Camgöz

Vehbi Camgöz
Vehbi Camgöz
Tüm Yazıları
ÜLKEMİZDEKİ KUTUPLAŞMANIN NEDENLERİ
25.07.2013

 

           Bugünlerde aklı başında olan herkes ülke insanının içine sürüklendiği kutuplaşmadan endişe, hatta korku duymaktadır.

          Kutuplaşmış toplum kesimlerinin hiçbirisi diğerine güvenmemektedir. Hepsi “ötekinin” eline fırsat geçerse kendisini bastıracağını, hayat hakkı tanımayacağını, yok edeceğini düşünerek korku içinde yaşamaktadır. Dindar kesimler, “ötekilerin” kendilerine hayat hakkı tanımadığını, eline fırsat geçince okullara sokmadıklarını, kamu hayatında inançlarına yer vermek istemediklerini geçmişte yaşadıkları için karşıdakilerin bazı haklı serzenişlerine bile kulak tıkamaktadırlar.

        Dini değerlere ve inançlara mesafeli olan kesimlerde; iktidarda bulunan “ötekilerin” daha da kuvvetlenip, iktidarlarını sürekli hale getirdikten sonra kendilerine baskı yapacaklarını, hayat tarzlarına müdahale ederek kendilerini tek tipleştirerek, bugünkü hayat tarzlarını ortadan kaldıracaklarından korkarak yaşamaktadırlar.

        Halkın bir etnik kesimi diğer etnik kesimin ülkeyi bölüp,  parçalayacağından korktukları için onların kimi özgürlük taleplerinin önüne set çekilmesini makul karşılama eğilimindedir. Özgürlüğü ve etnik kimliği kısıtlananlarda, mevcut yapıdan umutlarını kesme noktasına geldikleri için ellerine silah alarak dağa çıkmışlardır.

        Başka bir inanç kesimi de, devletin kendi inançlarını tanımadığını, ibadet ve ibadethanelerine yasal statü vermediği için haklarının yenildiğini düşünüyor.

       Cumhuriyet kurulduğundan beri devlete ve kurumlarına hâkimolan resmi ideoloji yanlıları da hâkimiyet sahaları demokrasi ile daralmaya başladığından beri demokrasi ve özgürlükleri savunmak yerine, kendilerini resmi ideolojiyi korumaya odaklandırdıkları için demokrasiyi ve demokratik değerleri savunanları “düşman” olarak algılayıp ve her seferinde ordu ve silahla bertaraf etmeyeçalışmışlardır.

      Yaklaşık yüz seneden beri bu ideoloji ile yaşayan ve düzene muhalefet eden diğer ideolojilerde mevcuda bakarak kendilerine “savaş ideolojisi” sayabileceğimiz ideolojileri benimseyerek silaha sarılmışlardır. Daha cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren sosyalizm, nasyonal sosyalizm gibi savaş ideolojileri arasında yaşanan, bazen şiddetli, bazen düşük yoğunluklu silahlı mücadele hep olagelmiştir.

   Bunu tek istisnası dinlerini yaşamaya azmeden Müslümanlar ve İslamcılardır. Savaş ideolojilerinin ülkeyi kasıp kavurduğu uzun zaman dilimi içerisinde, barış dini olan İslam ve onun ideolojisi olan İslamcılık gelişememiştir. Savaş ortamında sürekli barışı ve insani değerleri savunan İslam’a ve Müslümanlara kulaklar tıkanmış, herkes kendi savaş ideolojisinden başka bir şeyi görmemiş, barışa davet edenlere kulaklar tıkandığı gibi, iki tarafta Müslümanları savaşmamakla ve korkaklıkla suçlamışlardır. 

      Benim gençliğimde ülkede devam eden adı konulmamış savaşa karşı çıkan İslamcı gençliği her iki tarafta korkaklıkla suçlamışlardır. Sadece onlar değil, kendilerini İslami ideolog olarak gören bazı fikir önderleri bile bu koroya katılarak kendisi ile beraber olan Müslümanları bu barış politikasını benimsemedikleri için terk ederek mücadelenin bir tarafına eklemlenmekten sakınmamışlardır. Daha da ileri giderek gençleri mücadelenin dışında tutamak için çaba sarf eden siyasal önderlere olmadık suçlamalarda bulunmuşlardır.

        Her aksiyoner fikir kendi ortamında gelişir. İslam da barış ve esenlik dini ve nizamı olduğu için ancak barış ortamında gelişmesi mümkün olmuştur. İslamcılık fikride barış ve huzur ortamının kısmen yaşandığı 80-90 yılları arasında gelişmiştir. O dönemde idarede bulunan bazı Müslümanlarında bu gelişmede rolü inkâr edilemez. Bu gelişme toplumun uzun zamandan beri hasretini çektiği barış ortamını tedricen kurmaya başlayınca eski savaş ideolojilerinin savunuculuğunu yapmaya devam eden, fakat azınlıkta kalanlar, bu günlerde eski defterleri karıştırıp, yaraları kaşımaya başladılar.

       Hatta normal zamanda yan yana gelmesi mümkün olmayan, Kemalistler, PKK lılar,, ulusalcılar her çeşit devrimciler, sermayedar kapitalistler, eski mücadele günlerini yeniden yaşamak için elbirliği ettiler. Dış destekleri de yanlarına alarak esasen var olan kutuplaşmaları yeniden harekete geçirip, savaş tamtamları çalmaya başladılar. Bunun içinde politika ile alakası olmayan apolitik gençliği ileri sürerek arkadan planlarını icraya koydular.

       Bu kötü gidişten çıkışın tek formülü toplum kesimlerinin hakkı olan her türlü özgürlüğü vererek barış ortamını tesis etmektir. Alevi si, Kürdü, Türkü ile her kesimin isteklerini sahici bir şekilde karşılamak zorundayız. Alevinin istekleri Sünni’yi, kürdün etnik özgürlük talepleri türkü rahatsız etmemelidir. Bölünme ve parçalanmadan korkmadan özgürlüklerin sonuna kadar kullanıldığı bir toplum inşa edersek hiç kimse özgür olduğu bir ortamı terk etmez.

     Birbirimize olan güvensizliğimizin panzehiri, barış ortamı sağlayan barış dini olan dinimiz ve özgürlüklerimizdir. Eğer özgürlülerimiz garanti altında olursa, birbirimize güvenmesek de birlikte yaşarız. Hem neden zoraki güvene mahkûm olalım ki; yasal güvenceler ve barış inancı kendimize güvenmemize yeter. İşte o zaman kendimiz güvenimiz artar. Kendine ve geleceğine güvenmeyen kimse başka kesimlere istesek de, istemesek de güven duymasını sağlayamayız. Ve kutuplaşmanın nedenlerini ortadan kaldırmadan kutuplaşma ile mücadele edemeyiz.  

      Kurtuluşumuz barış ve özgürlük kapılarını sonuna kadar açmaktan geçer.

      Selamlarımla…

 

 

 

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber İhbar