Vehbi Camgöz

         Bilindiği gibi Minye, Mısırda Kahire yakınlarında bir kasabadır. Bu kasabanın ülkemizde bu kadar bilinmesinin sebebi, emekli astsubay Ömer Oruç(Hekimoğlu İsmail)’in yazdığı Minyeli Abdullah romanıdır.

        Bu romanda, Kahire de hamallık yapan Abdullah isimli Müslüman kardeşler teşkilatı üyesi bir kişinin yaşadığı Müslüman’ca hayat okuyucuya rol model olarak sunulmuştur. Milletimiz de gerçek hayattan çıkarılan bu kişiyi ve romanını çok severek yıllarca okumuş, filmi çekilmiştir.

      Bilindiği gibi bu romanı yazan yazar Hekimoğlu İsmail nurcudur. Bu roman ile cemaatine örnek olarak mısırdaki Müslüman kardeşler teşkilatının çalışmasını göstererek, onlarında Minyeli Abdullah gibi hamal bile olsalar kazançlarından bir bölümünü en azından Müslüman bir talebeye harçlık vererek eğitime destek olmalarını teşvik etmiştir.

      Cemaatin günümüzdeki dev eğitim atılımının temelinde bana göre bu isteklendirme çok etkili bir rol oynamıştır. Bu roman sayesinde Anadolu da ki nurculuk hareketinin dikkati mısırdaki Müslüman kardeşlere çekilmiştir. Daha doğrusu bu etkileşim sonucunda nurculuk sadece kapalı kapılar arkasında kitap okumaktan kurtulup, sosyal meselelerle ilgilenen bir yapı olmaya başlamıştır.

      Fakat özellikle eğitim faaliyetlerinin temelinde bu teşkilatın örnekliği bulunan nurculuk 1980lerden sonra bölünmüş, eğitime kendisini adayan kanat esas kökü geride bırakarak büyümüş, büyütülmüştür. Batılılar eski kuralları gereğince önüne geçemeyeceğini anladığı yapıları arkasına geçerek yönlendirme ameliyesini nurcuların büyütülen bu parçasına da kullanarak onları asıl mecrasından çıkararak adeta kendileri için çalışan bir teşkilata dönüştürmüştür.

    Daha önce tıpkı Müslüman kardeşleri gibi siyasetten uzak durmaya çalışan bir yapı olan nurculuk böylece parçalanarak ellerine geçirdikleri bu parça ile önce partilere sonra yavaş, yavaş devlete sızarak ikinci bir devlet olmaya başlamışlardır.

    Kendilerine “hizmet hareketi” diyen bu gurup, zaman içinde, hem içinden geldikleri nurculara hem de ülkedeki ve İslam dünyasındaki tüm İslami kuruluşlara yabancılaşarak batılı değerleri ve batı menfaatlerini İslam’a ve Müslümanların menfaatlerine tercih eden bir görüntü vermeye başlamıştır. İslam’ın insanlık için vadettiği evrensel değerleri göz ardı ederek, batının demokrasisini ve değerlerini gerçek evrensel değerler olarak savunup, tıpkı batlılar gibi bunların propagandasını yapmaya başlamıştır.

     Bugün onlarca televizyonu ve gazetesi ile bu değerleri milletimizin beynine boca etmektedirler. Bu değerleri benimsemediğini düşündükleri kişileri ve kurumları tıpkı batlılar gibi terörist göstermekten ve operasyona tabi tutmaktan çekinmemektedirler.

     İslam dünyasında batılılar kime terörist damgasını vuruyorlarsa onlarda aynı damgayı vuruyorlar. Bunlara göre işgal altındaki kendi vatanlarını savunan Filistinliler teröristtir. Mısırda seçimle iktidara gelmiş Müslüman kardeşler teşkilatı teröristtir. Yine bunlara göre, Filistin’i ve Müslüman kardeşleri destekleyen ülkemizdeki Müslümanlar ve İslami parti ve kuruluşlarda terörist damgasını yemeyi hak ediyorlar. Ama şimdilik bunu açıkça telaffuz edemiyorlar.

     Bir hareketin yönünün dünya egemenlerince nasıl değiştirilerek inancına ve toplumuna nasıl yabancılaştırıldığına ibretli bir örnekle karşı karşıya bulunuyoruz. Daha dün örnek alınan ve tecrübelerinden istifade edilen Müslüman kardeşler ve dolayısı ile Minyeli Abdullah terörist ilan edildi.

     Gerçekten Minyeli Abdullah teröristmidir?      

     Selamlarımla…