Vehbi Camgöz

           Biz çok uzun zamandan beri dostlukla teslimiyetin birbirinden ayrı şeyler olduğunun farkına varamıyoruz.

          Asırlar boyunca amansız bir şekilde savaştığımız haçlılar ve Siyonistler Osmanlının zayıflaması sonrasında bizi savaşmadan yavaş, yavaş teslim alarak kendilerine bağlayıp kendilerini efendi, bizi köle çizgisine getirip buna da razı ettiler.

        İlk uyanış, bu coğrafyanın Müslüman aydınlarınca gerçekleştirildi. Bize efendilik taslayarak köle yapmak isteyen Siyonist-haçlı ittifakına direniş sultan Abdülmecit ve II. Abdülhamit zamanında başladı. Ancak gönüllü kölelik özellikle toplumuna yabancılaşmış aydın ve bürokratlar arasında yaygın olduğu için bu uyanış etkili olamamış, uyanışın öncüsü tahtından indirilmişti.

    Bu mankut  aydınlar ülkeyi yok etmek için önce balkan savaşlarında yaklaşık 6 milyon nüfusun yok edilmesine sebep olmuş, sonra Sarıkamış da on binlerce askeri kışa teslim edip yok etmişlerdi.

     Nihayet Çanakkale savaşında millet son gücünü harcayarak destansı bir zafer elde ederek bunun verdiği güvenle kurtuluş savaşını kazanarak bağımsızlığını kanı pahasına elde etmiş, ama ekonomik gücü, eğitim noksanlığı, zayıf askeri yapı nedeni ile dış güçlerin etkisinden bağımsız politikalar izleyememiştir.

    Bizi adeta Anadolu ya hapsederek kendilerine mecbur etmek için tüm dünyadan, özellikle de İslam dünyasından soyutladılar. Ne zaman kafamızı kaldırıp bölgemizde ve dünyada neler oluyor, dünya nereye gidiyor, menfaatimiz hangi politikadadır diye düşünmeye başlasak hep önümüze engeller çıkarıldı.

    Kendi ayaklarımızın üzerinde durma isteklerimiz dış güçlerin içerdeki işbirlikçileri tarafından kurulan tuzaklarla hep engellenip, milleti ayağa kaldırmaya niyetlenen siyasetçiler şiddetle cezalandırıldılar. Çok partili hayata geçişimizden bugüne kadar birçok darbe ve darbe girişimi yaşadık. Bunların tamamı haçlılar ve Siyonistlerin etki ve desteği, yerli işbirlikçilerinin eylemleri ile oldu.

    Kimi zaman darbe yapılıp, memleketin başbakanını ve bakanlarını astılar. Kimi zaman askeri muhtıralar vererek hükümetleri devirip onlara siyasi yasaklar koydular. Kimi zaman yargı darbeleri ile iktidar partilerini ya kapattılar veya cezalandırdılar.

    Millet bütün bunlarla terbiye olmayınca dini yapılar oluşturup onlar eliyle toplumu çökertmek ve sömürü çarklarını onlar eliyle devam ettirmek istediler. Bunun için devleti devlet yapan kurumları ele geçirip çökertmek istediler.

    Aklı olan hiç kimse bütün bu yaşananlarda dış güçlerin hiçbir rolü olmadığına ikna edilemez. Nitekim geçmişte yaşanan darbe ve muhtıraların hangi ülkelerin destek ve teşviki ile yapıldığı teker, teker itiraf edilmiştir.

    Öyleyse günümüzde yaşanan olaylarda dış güçlerin parmağı olduğunu söylemek niçin komplo teorisi olsun? Bazı aklı evvel Müslüman gazeteciler bile “ne yani bütün dünya bize düşman mı?” diye olayları yanlış mecralara çekiyorlar. Oysa bütün dünya bize düşmandır diyen yok. Aksine dünya egemenleri ve sömürgecileri tüm dünya mazlumlarını ve bizi yönetmek ve sömürmek için her türlü şeytani planları yapıyor, şeytanın aklına gelmeyen birliktelikler oluşturuyorlar.

     Ateist terör örgütü ile sözde Müslüman paralel yapıyı bazen birbirine düşman konumuna getirtip mücadele ettirirken bir bakıyorsunuz sıkı müttefik yapmış. Memleketi kan gölüne çevirmek için birisi devlet içindeki adamlarını, öbürü teröristleri kullanarak ortak eylemlerle insanlarımızı katlediyorlar. Eğer bunların arkasında dış destekçilerin olmadığını düşünüyorsak biz bu dünyada yaşamayı hak edecek akıl ve zekaya sahip değiliz demektir.

Yaşananların arkasında dış güçlerin parmağı artık o kadar aşikar ki, birkaç batı aşığı aydından başka kimse bunlara komplo teorisi, kurmaca diyemiyor.

      Selamlarımla...