WhatsApp Hattı
WhatsApp Haber İhbar Hattı

05304670437

Mobil Uygulamalarımızı Hemen İndir

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız

Vehbi Camgöz

Vehbi Camgöz
Vehbi Camgöz
Tüm Yazıları
İKİ DİLLİLİK VE DEMOKRATİK ÖZERKLİK
23.12.2010

                         

             Son bir haftadır, ülkemiz gündeminde; yeniden, “Kürt problemi” ve adını değiştirip, “demokratik özerklik” koydukları federalizm,ile anadilde eğitim, tartışılmaya başlandı.

             Şunu hemen ve baştan belirteyim ki; şiddet, hakaret, şiddete çağrı içermedikçe, her fikrin tartışılması, savunulması yadırganmamalıdır. Her fikir tartışılmalı ve savunulabilmelidir. Velev ki bu fikirler hoşumuza gitmese de, hatta bizi “şoke” etse bile. Her ağzımızı açtığımıza; demokrasi diye diye, mangalda kül bırakmıyorsak, demokrasinin gereklerine katlanacağız. “Türkiye nin özel şartları var” teranesini kimseye anlatamayız.

             Ama bu fikirler; gerçekten o bölgedeki insanların fikirlerimi? Zannetmiyorum. Çünkü parlamentoda, çeşitli isimlerle yer alan bölge milletvekillerinin içinde bulunduğu bu parti, daha önce; “terör örgütü ile bir bağımız yok” veya “federasyon veya özerklik talebimiz yok, üniter yapıyı istiyoruz” derken son bir yıldır söylem değiştirdi. Bu konudaki desteği nereden buldu dersiniz?

            Bu gün örnek almakta olduğumuz, hatta “çağdaş uygarlık” diye kutsayıp, içinde olmak için can attığımız, uğrunda; kendi yerli düşüncemizi, terk edip onlar gibi düşünmek için çırpındığımız. Yerli kıyafetimizi terk edip, onlar gibi giyinmek istediğimiz, bu kıyafetleri giymeyenlere cezalar verdiğimiz Avrupa da demokrasi böyle.

           Yine 200 yıldır; onlar gibi olmak için her türlü mukaddes değerimize kendi elimizle adeta savaş açtığımız, uğrunda namus anlayışımızı terk ederek 1000lerce yıldan beri suç saydığımız zinayı bile bir günde suç olmaktan çıkardığımız Avrupa da demokrasi böyle

            Hiç kimse kendini kandırmasın, herkes biliyordu ki, batıyı taklit ettiğimiz sürece batının akıbetine uğramamız kaçınılmazdır. Yani, İspanya, İngiltere, hatta Yugoslavya etnik problemlerini nasıl çözdülerse ( veya çözemedilerse) bizde aynı yoldan geçeceğiz.

           İşte o günlere yaklaştığımızın resmidir. Zamanında “ulus devlet” üniter devlet” diye örnek aldığımız bu ülkeler de üniter ve ulus devletler artık sorgulanır, tartışılır oldu. Yani modası geçti. Tabi bizde de geçte olsa modası nın geçtiği tartışılmaya başlandı.

           1000 yıldan beri birlikte yaşadığımız kardeşlerimizle neden son 150 yılda aramız açıldı. Tesadüfe bakın ki, bu süreç (aramızın açılması) tamda batılılaşma süreci ile aynı tarihe denk geliyor.

          Daha önce hepimiz bir millet,(İslam tek millet küfür tek millet prensibi gereği) iken; ulusçuluk,( etnik milliyetçilik) içimize zerk edilip, özellikle; ittihat ve terakki ve onun fikir babaları Yahudiler, masonlar marifetiyle topluma dayatılmaya, başlandı. İşte o zamandan beri, devletimiz bu gailelerle, baş başa kaldı. Halende kalıyor.

          Devletimiz, bu duruma zaman zaman, çeşitli tedbirler uygulayarak bu yarayı tedavi etmeye çalışsa da; derdin devasını hep yabancı hekimlerde ve eczanelerde aradığı için, uyguladığı tedaviler hastalığı iyileştirmek yerine müzminleştirdi. Oysa bu insanlar bizim kardeşimizdi. Onlara ille ulusçuluk dayatılmamalıydı. Devlet dairelerinde dilleri nedeniyle aşağılanmamalıydılar.

             1978 yılında; Van da görevli bulunduğum kuruma, çocuğunu ziyarete gelen bir annenin, Türkçe bilmediği için defalarca, kurumun önüne gelerek ağladığını asla unutamam. Bu bir zulümdü. Ve aslında darbe dönemi de değildi. Sivil kıyafetli, militarist devlet eliti, ille “tek dil, tek tip insan, her şey tek, tek düşünce” dayatmaları vardı.

              Aslında yurdumuz insanı, bugüne kadar ne çektiyse? Kendisi adına kendisini yeniden inşa ve nizama sokmak isteyenlerden çekti. Son Kürt kongresinin tartışmaya açtığı “ne idüğü” belli olmayan bu bildiride kendine sorularak yapılan bir taslak değil. İmralı ya birileri tarafından fısıldanan, onunda silahlı elemanları vasıtasıyla, dikte ettirip gündeme getirttiği daha önce hiç konu edilmeyen isteklerdir.

              Halkın çoğunluğunun böyle bir talebi asla yoktur. Ama toplumu tepeden yapılandırmayı hedefleyen her faşist yapı gibi, terör örgütü de stalinist bir kafayla toplumu bu istekler doğrultusunda oluşturmak istemektedir. Şimdilik bunun halk tabanında yeri yok. Ama şiddet, sindirme ve çeşitli baskı metoduyla önce Kürtlere sonrada tüm topluma kabul ettirmek isteyeceklerdir.

              Dileriz, devletlûlar kürsülerden, ekranlardan ve sanal ortamlardan kükremek yerine; işin ciddiyetine uygun tedbir ve söylemler geliştirebilirler.  

               Selamlarımla… 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber İhbar