Yunus Baki Koçak

Bir dönem sık sık yayla evleri yanar, halk kimin yaktığını bir türlü anlayamaz ve çaresiz kalırlar.

Evleri yaktıran da köyün ileri gelenlerinden biriymiş.

Köyde iki kişi kavga yaptığı zaman o ileri gelen kişi, köyde bulunan bir iki tane adamından hemen birini çağırır “Git filan kimsenin evini yak” dermiş.

O da hemen gider ve o kavga edenlerden birinin yayladaki evini yakarmış.

Evi yaktıran kişi de, ertesi gün evi yananın yanına giderek hem “geçmiş olsun” dileğinde bulunur ve hem de kavga ettikleri adamı kastederek “Senin evi filan kes yaktı, ben sizi uzlaştırayım” dermiş. Oradan çıkar, öbür adamın yanına varır ve evi yanan adamı kastederek “filan kes evinin yandığını senden biliyor, mahkemeye filan düşmeden ben sizi uzlaştırayım” deyip, hem iki tarafı uzlaştırır ve hem de iki taraftan rüşvet yermiş.

Bugün de bilhassa doğuda buna benzer planlı olayların cereyan ettiğini esefle duyuyoruz.

O gün, o günün şartlarına göre yaşanan olaylar, bugün de şekil değiştirerek, bugünün şartlarına göre cereyan ediyor. “Kurt dumanlı havayı sever” derler.

Kendinde bu gücü bulan kötü niyetli kişiler, halkı belirli yönlere yönlendirip havayı bulandırarak kendileri de meydanı boş bulup atlarını oynatıyorlar…

Televizyonlardan da duyduğumuz “Provokasyonlara aldanmayın” şeklindeki uyarılar, bu olaylara ışık tutuyor.

Bu memleketin uyanık insanlara ihtiyacı var. Mehmet Akif, “Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar, hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” der.

Tarihi tekerrür ettirmemek, akıntıya kürek çekmemek ve bu tür insanlara alet olmamak lazımdır. Bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır.

Bu üç düşmana karşı sanat, marifet ve ittifak silahıyla silahlanırsak, aydın, zeki, faziletli ve uyanık bir millet haline gelerek yaşadığımız bölgeyi sevgi, saygı, hoşgörü ve kardeşlik duygularıyla yoğurarak örnek bir millet haline geliriz.

Aksi takdirde bu tür kötü niyetli kişilere alet olmaktan kurtulamayız.