WhatsApp Hattı
WhatsApp Haber İhbar Hattı

05304670437

Mobil Uygulamalarımızı Hemen İndir

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız

Ziya Alp

Ziya Alp
Ziya Alp
Tüm Yazıları
İÇ DENETİM OLMADAN BAĞIMSIZ DENETİM OLUR MU?
10.03.2012

 

Bir “Bağımsız Denetim” heyulasıdır, gidiyor son günlerde..

Özellikle denetim elemanları arasında en “in” tartışma ve sohbet konusu bu..

Biz de rüzgara uyup, az da olsa bu limanda demirleyelim ve nefeslenelim biraz..

Bağımsız denetim esasen, Sayıştay’ın kamu yönetiminde ifa ettiği dış denetim görevini, özel sektörde yerine getiren bir denetim modeli…

Kısaca; İşletmelere ait yıllık finansal tablo ve diğer finansal bilgilerin; ilgili ve zorunlu standartlara ne düzeyde uyduğunu ve ne kadar güvenilir olduğunu tespit etmeye yarayan, denetim faaliyeti..

Uluslar arası uygulamalara baktığımızda, özellikle İngiltere ve ABD gibi gelişmiş ülkelerde kamusal dış denetimin yanında, özel bağımsız denetim şirketlerinin de yaygın olarak bağımsız dış denetim yaptıklarını görüyoruz..

Fakat son yıllarda bu alanda yaşanan bazı olaylar, özel bağımsız denetim şirketlerinin kredibilitesini, sorgulanır hale getirdi..

Yaşanan bir çok somut olaydan sadece iki tanesini örnek vermek istiyorum..

Birincisi;

2001 yılında Enron isimli enerji şirketinde yaşanan denetim skandalı, bir çok gerçeğin su yüzüne çıkmasına sebep oldu..

Patlak veren skandalda; Enron’un bağımsız dış denetimi yapan Arthur Anderson isimli denetim şirketinin, bahse konu firmaya ait (ENRON) çok açık ve bariz yolsuzluk ve usulsüzlükleri görmezden geldiği tespit edildi..

Tabi bu nedenle, özel denetim şirketlerinin, para karşılığında yapmış oldukları bağımsız denetimin ne kadar bağımsız ve güvenilir olduğu sorgulanmaya başlandı..

Hatta devreye ABD Kongresi girdi..

Raporlar hazırlandı..

İkincisi;

Yine, ABD’nin en büyük sigorta şirketi olmakla birlikte, çeyrek dönemde en fazla zarar eden ve kurtarılmak üzere birçok kez devlet desteği sağlanan, AIG (American International Group)hakkında, Kongre’nin Temsilciler Meclisi Devlet Reform ve Gözetim Komitesi tarafından, 7 Ekim 2008 tarihli AIG’nin İflastan Kurtarılması Nedenleri ve Sonuçları adlı bir rapor hazırlandı..

Bu rapora baktığımızda içten içe çürüyen bir yapının, adeta burnumuzun direklerini kıran pis kokularının, etrafa yayıldığını görüyoruz..

Özetle aşağıdaki tespitler yapılmış raporda..

Şirket denetim komitesi ve iç denetçilerinin şirket yönetiminden bağımsız olmadıkları ve bağımsız davranmadıkları…

İşlem süreçlerinde şeffaflığın sağlanmadığı..

Denetim kaynaklarının şirket büyüklüğüne kıyasla yetersiz olduğu..

İç denetçilerin finansal türev ürün bilgilerine ulaşma yetkilerinin olmadığı..

2000-2004 yıllarında yeterli düzeyde iç denetim yapılamadığından, bariz risklerin tespit edilemediği..

Finansal tablolarda yer alan varlıkların yanlış değerlenmesi yoluyla bilançoların makyajlandığı ve gelirlerin gerçek dışı olarak 3.9 milyar dolar tutarında yüksek gösterildiği..

Ve son olarak da,  mali işler sorumlusu olarak seçilen kişinin, şirketin dış denetimini yapmakla görevli olan PriceWaterhouseCoopers (PWC) şirketinin eski bir çalışanı olduğu…

Bu vahim tespitlerden bir çok ders çıkarılabilir..

İç denetimin etkin, bağımsız, tarafsız ve yeterli olmadığı bir süreç, suistimallere karşı makul güvence veremez..

Para alan, emir de alabilir !

Emir alan, gerçekleri değil; gösterilmek istenenleri raporlar…

Özetle sistemden beslenenler, sistemi eleştiremezler.. sorunları ve usulsüzlükleri rapor edemezler..

v.s….

Bunları daha da arttırabiliriz…

Evet maalesef bu durum, sadece özel sektör bağlamında yaşanan bir sorun değil aslında.. Kamu ve özel sektör arasında da benzer bir “kirli ilişki” ler ağının, özellikle ülkemizde de var olduğunu biliyoruz..

Daha önce de ifade ettiğim gibi;

Kamuda görev yapan bazı denetim elemanlarının, özel sektör firmalarıyla, etik olmayan bir ilişki içinde oldukları konusu; her ne kadar yüksek sesle dile getirilmese bile özellikle denetim elemanları nezdinde bilinen ve kabul edilen bir gerçek..

Belli bir süre kamu da çalışarak tecrübe edindikten sonra, dudak uçuklatan rakamlarla özel şirketlere transfer olma şeklinde ortaya çıkan tablo, elbette ki sorgulanması gereken bir ilişki biçimini gösteriyor..

Devletle işi olan, ihalelere katılan, yüksek tutarlı vergi iadeleri alma durumu söz konusu olan firma sahipleri, bu kamusal süreçleri kolaylaştırmak için (!), denetim elemanlarının bürokrasideki nüfuzlarından ve kredilerinden yararlanmak istemişlerdir her zaman..

Ve bunun için kendi şirketlerinde istihdam etmişlerdir onları..

Denetim sistemine ilişkin mevcut personel rejimi ve bürokratik yapı da, bazı denetim elemanlarının siyaset ve piyasa aktörleriyle, kişisel menfaatleri doğrultusunda kirli ve etik dışı ilişkiler kurabilmelerinin yolunu açmıştır..

Aslında sorun öncelikli olarak bir zihniyet sorunudur..  ve bu sorun aşılmadan yapılacak her türlü yasal düzenleme ve reform, geçici ve sorunlu olmaya mahkûmdur.. amiyane tabirle; mevzuatla birlikte kafaları da değiştirmek şart..

Dolayısıyla, kalıcı ve sorunsuz bir çözüm için ilk olarak;“Önce Mülkiye, sonra Türkiye”zihniyetinin, her alanda ve her kesimde meydana getirdiği dejenerasyonun, rehabilite edilmesi zaruri..!

Evet denetim gerçekten çok önemli..!

Nede olsa; et kokarsa tuz var; peki, tuz kokarsa ne var?!

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • Yeliz

    Yeliz

    14.09.2011 22:28

    Pasapilavını unutmayın

Yazarlar

Haber İhbar