
05304670437
Ziya Alp
Bazı insanlar vardır; sahip oldukları şereflerini işgal ettikleri makamlardan alırlar..
Bazı az sayıda insan da vardır ki; bulundukları makamlara şeref katarlar..
Çok değerli bir bürokrat olan yüksek ziraat mühendisi sabık Kocaeli Tarım İl Müdürü Abdullah Öztürk’ün ikinci kategoriye giren insanlardan biri olduğunu, son yaşanan olaylar bir kez daha göstermiş oldu..
Medyadan öğrenebildiğimiz kadarıyla, Yüksek Hızlı Tren projesinin ilgili bölümünü yürüten Müteahhit Firma,maliyetlerini azaltmak için,Kartepe ilçesine bağlı Maşukiye ile Sakarya’nın Sapanca ilçesine bağlı Yanıkköy arasında bulunan ve cennetten bir köşe olduğu söylenen ormana taş ocağı açmak istiyordu..
Ancak tüm siyasi ve idari baskılara rağmen böyle bir çevre katliamına tahmin edeceğiniz gibi Abdullah bey karşı çıkıyor, taş ocağına izin veren kararı imzalamıyordu..
Belki aklından; “Bunun için mi bu makama geldim.. Allah bunun için mi bu makamları bize nasip etti.. Eğer büyüklerimiz(!) bizden iyi biliyorlarsa bu işler için bizlere niçin imza yetkisi verdiler?!Burada bulunmamın gayesine uygun hareket etmeliyim.. doğru olduğuna inandığım şeyi yapmalıyım.. her neye mâl olursa olsun…”, gibi düşünceler geçiyordu..
Böyle önemli bir konuda geri adım attığı takdirde bulunduğu statünün, gecenin 12’sinde balkabağına dönüşen atlı arabanın akıbetine uğrayacağından; ve böyle bir makamında artık kabak tadı vermeye başlayacağından adı gibi emindi..
Bunun için, ahlakın, vicdanın, adaletin ve hakikatin demirden topuzlarına maruz kalarak vicdan azabıyla geçirilen gecelerin üzerine doğan güneşin altında böyle bir görevi sürdürmektense; sinek kanadı kadar değeri olmayan bir dünyanın ve onun idari, siyasi ve finansal güç mekanizmalarının aforozuna maruz kalmayı, bin kere tercih ediyordu..
Zira,karada ve denizde fesat çıktı, sözünün ne anlama geldiğini çok iyi biliyor ve bundan hareketle çevreye çok büyük zararları olacak böyle bir kararın,sonsuz kudret sahibi Yaratıcı’nın yaratma iradesine de saygısızlık olduğunu düşünüyordu belki de.. haklı olarak..
Böyle bir taş ocağı’nın buraya yapılması tamda böyle bir fitne-fesat’tı, doğa için…
Onlarca, belki yüzlerce cana mâlolacak bir fitne..
Kırmızı benekli alabalıklar, tatlı su midyeleri, meşe, kestane, ıhlamur ağaçları ve daha niceleri için…
Zaruret hasıl olmadan kıyılabilir miydi bunlara…
Zaruret hâsıl olmuş muydu?
Sağlanacak fayda ile maruz kalınacak zarar arasındaki fark ve denge iyi hesaplanmış mıydı?
Taş ocağını belki daha uzak bir yere yapmak bağlamında katlanılan maliyet tüm bunlar için değmez miydi?
Para tekrar kazanılabilirdi, peki ya bu cennetten köşe!..parayla ölçülebilir miydi değeri, kıymeti?
Ve tüm bunlara karşılık bu kadar kolay karar verilebilir miydi, böyle hayati bir mesele için..daha geniş çaplı ve kapsamlı bir çalışma yapmak gerekmez miydi?
Üstelik şüpheli şeylere dahi yaklaşmamak gerekirken; zararları neredeyse kesinlik derecesinde muhtemel olan böyle bir meseleye nasıl göz yumulabilirdi ki?
Madem büyüklerimiz(!) kendi uzmanlık, yetki ve görev alanımızdaki işimizi bile bizden daha iyi biliyorlardı; o halde bize verilen imza yetkisinin anlamı neydi?
Hem her fırsatta kendisiyle övündüğümüz ve yer yer hamasi nutuklarımıza adeta meze yaptığımız Fatih Sultan Mehmet Han, ormandan yaş ağaç kesenlerin başlarının kesileceğine dair bir kanun çıkarmamış mıydı?...yüzyıllar önce..
Yoksa “Fatih”le süslenen nutuklar, sadece laftan mı ibaretti?
Evet muhtemelen bunlar geçmişti aklından ve gönlünden, uykusuz geçirdiği geceler boyunca..
Başını yastığa koyar koymaz vicdan huzuruyla uykuya dalamadıktan sonra, ne önemi vardı makamların, mevkiilerin…
Bunun için, kendi içinde verdiği kararın arkasında durdu, kararlılıkla ve vicdan huzuruyla..
Ve görevinden alındı!
Ancak biliyordu ki; her şerde ve şeyde muhakkak bir hayır vardır..
Bunun için, her şeye rağmen doğru olanı yaptığına olan inancı tamdı...ve yüreği, kafesinden kurtularak mavi göklerde kanat çırpan bir güvercinin ki kadar özgür ve hafifti artık..
…
Bu yazıyı bir övgü olsun diye yazmadığımı, ve dahi buna haddim olmadığını ifade etmek isterim..
Zira halis bir niyetle gösterilen böyle bir tavrın ve duruşun karşılığını Allah’tan başkası veremez zannediyorum..
Sadece tarihe müstesna bir örnek olarak not düşürmek istedim..
Bulundukları makamları aslında ne için işgal ettiklerini unutanlara..
Altına imza attıkları kararların, doğruluğunu ve hakkaniyetini yeterince düşünmeden, sorgulamadan, idare-i maslahatta bulunanlara..
Ve başta kendim için olmak üzere,âleme ölçü olsun diye yazdım..!
Yazarlar
-
Emre KetenMetal Değil Umut Üretiyoruz Yerli ve Milli Tıbbi cihazlar 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim AtalayBolu- Mengen’de Yaşayan 8.Yöresel Kültür- Giyim Şenliği 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Emin CandanSiyaset Artık Beyinde Kazanılıyor 20.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TÜRKANBOYKOTA BOYKOT LAZIM 6.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ali ÖzdemirKar tatili tembelliğe teşviktir 27.11.2024 Tüm Yazıları
-
Hasan LökKarabük Üniversitesi Üzerinden Ne Yapılmak İsteniyor? 19.04.2024 Tüm Yazıları
-
Hayreddin ÖzdenMedenileşme 12.03.2024 Tüm Yazıları
-
Mustafa Nuri Gürsoy“Hakikati kaybettik ve uzun sürdü bunaklığımız.” 31.12.2023 Tüm Yazıları
-
Özcan ÖzdemirMAÇ “O AN “ BİTTİ… 4.12.2023 Tüm Yazıları
-
Kemal Hilmi ÇelebiYKS 2023 ÜNİVERSİTE TERCİHLERİ HAKKINDA ÖNEMLİ BİLGİLER. 22.07.2023 Tüm Yazıları
-
Vehbi CamgözBU SEÇİMDE NEYİ OYLAYACAĞIZ !!!? 24.03.2023 Tüm Yazıları
-
Tahsin ÖtgüçİSLAMIN ENGELLİYE BAKIŞI 28.11.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa Cop“BOLU” MERKEZ “GÖL HAMİDİYE”DE ”KÖY YAŞAM MERKEZİ”AÇILIŞ TÖRENİNDEN... 21.09.2022 Tüm Yazıları
-
Ömer MadenBİR KEDİM BİLE VAR ANLIYOR MUSUN? (2) 5.08.2022 Tüm Yazıları
-
Fatih PekerMAVİ KELEBEK HİKAYESİ 14.07.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.06.2014
22.05.2014
7.08.2013
28.03.2013
19.02.2013
6.02.2013
23.01.2013
8.01.2013
3.12.2012
18.11.2012