
05304670437
Ziya Alp
Kavga, dövüş, küfür, kâfir imgelerinin yansımalarıyla dolu faydasız, anlamsız ve gereksiz bir günün ardından her zamanki gibi babadan kalma kürkçü dükkanına geri döndü. Ancak, kapıdan içeri girer girmez ışığı yakmasıyla söndürmesi bir oldu..adeta bir yarasa gibi karanlıktan hoşlanmaya başlamış, ışık gözlerini rahatsız eder hale gelmişti…
Böylece bir anda her yer, tek bir renge bürünmüş, kapkara kesilmişti. Neredeyse bir an için körlerin ne hissettiklerini anlar gibi oldu.. birkaç saniye süren bu durumun ardından gözleri karanlığa alışmaya başladı..
Demek ki dedi içinden, her şey alışma meselesiymiş bu dünyada. Ve Allah taşıyamayacağı, altından kalkamayacağı bir yük yüklemezmiş kimsenin sırtına.. onun için alışırmış en eşek çamura çökmez zorluğundaki hadiselere bile her can..
Yeter ki o belanın ilk vurduğu anda sabretmesini bilsin..
Zaten zamanla en onulmaz yaralar bile kabuk bağlar, alışırmış insan…
Geriye ise zehir gibi acı olsa da sabır otunun şifası kalır ve şükredermiş insan olan..
Tüm bunlar aklından şimşek hızıyla geçerken bünyesi karanlığa iyiden iyiye alışmış, sanki odasına belli belirsiz gri bir aydınlık doluvermişti..
Ve hatta odanın karanlığında, daha da karanlık bir cisim olarak kolaylıkla seçilebiliyordu..
Bitkindi, yorgundu, bitikti, ümitsizdi… ölümü bir kurtuluş olarak görüyor, ancak yaşamınason verecek cesareti bulamıyordu kendinde.. daha doğrusu canına kıyacak kadar inancını yitirmemişti henüz.. Her şeye rağmen Allah’a inanıyordu hâlâ… zira hep uçurumun kenarından çekip almıştı onu ve asla yüzüstü bırakmamıştı.
En çaresiz ve kimsesiz anlarında hep O’nu bulmuştu yanı başında..
İhanet eden, sözünde durmayan, yan çizen haşa Yaradan değildi; bizzat kendisiydi..
Bir an başı döner gibi oldu.. ve bunun da etkisiyle can havliyle yatağa doğru atıverdi kendini.. gözlerini bile sanki zorla kapattı, o kadar tükenmişti..
Ama bunca yorgunluğa rağmen bir türlü uyuyamıyordu.. gözünü her kapadığında asla görmeye tahammül edemediği ve sonsuza dek unutmak istediği bini bir para bir sürü saçmalık gözünün önüne geliyordu..
Aptallıkları, tembellikleri, haylazlıkları, korkaklıkları, ihanetleri, yalanları, dolanları, günahları…!
Kafasında adeta resmi geçit yaparcasına yanıp sönüyordu..
Mutsuzdu..
Hiçbir şeye bir alaka ve sevgi hissetmiyor gibiydi…. nasıl hissedebilirdi ki? Yüreğinde bir mercimek tanesi ağırlığında sevgi ve merhamet bulunmayan bir insan bırakın başkalarını sevmeyi kendini bile nasıl sevebilirdi ki!
Tabiri caizse herkese posta koymuştu hayatta.. annesine, babasına, kardeşlerine, eşine, dostuna.. hatta sokaktaki kediye köpeğe bile..
Kendi kuyruğuyla kavga eden bir kedi gibi, hep dalaşacak birilerini ve bir şeyleri muhakkak bulurdu şu fani dünyada..
İçinden atamadığı büyük bir kin ve öfke vardı kalbinde, her şeye ve herkese karşı.. sanki gizli ve karanlık bir güç, kalbini ve beynini ele geçirmiş ve kontrolü ele almıştı.. bazen kendisini kendisi bile tanıyamıyordu..
Sanki birileri kaburga boşluğuna beton dökmüştü..! Yüreği yürek değil kayaydı adeta.. gerçi öyle taşlar vardı ki, Allah korkusundan şak şak olup dağılıyor, boyun büküyordu..
Zahiren yaşıyordu.. ya da veresiye borcunun dağları aştığı mahalle bakkalı onu yaşıyor kabul ediyordu..etmek zorundaydı, zira başıbozuğun borçlarını yüklenecek hiçbir varisi yoktu!
Gerçi günde üç çarpı beş öğün cigara tüttüren bir insan nasıl yaşayabiliyor onu da pek anlamıyordu.. Adam sanki sigara dumanından alıyor gibiydi tüm gıdasını…bir kere olsun bakkaldan normal insanlar gibi peynir, zeytin, ekmek aldığını görmemişti. Veresiye listesinin neredeyse tamamı sigaradan oluşuyordu….
İşte böyle biriydi..
Başıbozuk!
Ama her şeye rağmen yaptıklarından, daha doğrusu yapamadıklarından dolayı, hep bir eksiklik hissediyordu kendinde..
Her vukuatından sonra pişmanlık duyuyor… öyle ki; bazen günlerce hiçbir şey yiyip içmiyordu..
Hala sızlayan bir vicdanı var gibiydi..
Dur demeliydi bu gidişe, nereye olduğu belli olmayan bu sürüklenişe…
Ama nasıl?
Tüm bunlar aklından ışık hızıyla geçerkenyataktan fırlayıverdi, ışığı yaktı ve aniden evin bir köşesinde yığıntı olarak mevcudiyetini korumaya çalışan kitapların olduğu yere yöneldi..
Adeta sudan çıkmış bir balığın tekrar suya kavuşması gibi dalıverdi kitapların içine.. sanki kaybettiğini şimdi hatırladığı bir şeyi arıyor gibiydi.. kan ter içinde kalmıştı..
Neden sonra elinde bir kitapla tek kişilik koltuğuna kuruluverdi.. aradığını bulmuştu en sonunda.. sabaha birkaç saat kala..
Ve tek bir söz yetmişti karanlık dünyasının yeniden aydınlanmasına..
“De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
Allah ona sesleniyordu adeta, aşırı giden kullarım diyordu. Her şeye rağmen kullarım diyordu. İçine bir sıcaklığın aktığını hissetti ve her yanı vücudunun bir anda elektriklendi..
Gözlerinden durduramadığı bir gözyaşı seli çağlamaya başladı..olduğu yere öylece yığılıverdi.. adetabir hıçkırık denizinde boğuluyor gibiydi..
Bir başıbozuğa bile böyle bir teveccühte bulunan, onca şeye rağmen “kulum” diyen ve kerem gösteren Zat ne kadar büyük, dedi.. Heyecandan boyun damarlarında şiddetli bir baskı hissetti ve sonra kalbi göğüs kafesine dar gelmeye başladı..derken gözleri karardı, bütün vücudu şiddetli bir sarsıntıyla sarsılmaya, kasılmaya başladı..
ve son kez ALLAAAAAAAAAAAAAAAH ! diyebildi, can kuşu beden kafesinin kapısından gökyüzüne doğru kanat çırpmaya başlamadan evvel..
Kalbi durmuştu…
Tabiri caizse, limandan ayrılmak üzere olan bir geminin küpeştesine kıl payı atabilmişti kendisini..
Zira bu ölüm sadece sıkıntılı, çileli, günah dolu ve dertli bir dünyadan kaçıp kurtulmanın yangın merdiveni mesabesinde değil de; canından bile çok sevdiği ve O’nun sevgisinden ötürü kalbinin durduğu Allah’a kavuşmanın bir kapısı olmuştu..
Evet, öyle anlaşılıyor ki; ölüm bazıları için sadece bir yangın merdiveni; bazıları içinse vuslata ve sonsuz mutluluğa açılan bir kapı gibidir.
Nihayetinde kapandığı zaman bir daha asla açılmayacak olano kapı herkese açık..son nefesimizi vereceğimiz âna kadar!
Ramazan ayı bu kapılardan bir kapı! O kapıdan girmiş olma temennisiyle…
Ramazan Bayramınız mübarek olsun…
Yazarlar
-
Emre KetenMetal Değil Umut Üretiyoruz Yerli ve Milli Tıbbi cihazlar 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim AtalayBolu- Mengen’de Yaşayan 8.Yöresel Kültür- Giyim Şenliği 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Emin CandanSiyaset Artık Beyinde Kazanılıyor 20.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TÜRKANBOYKOTA BOYKOT LAZIM 6.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ali ÖzdemirKar tatili tembelliğe teşviktir 27.11.2024 Tüm Yazıları
-
Hasan LökKarabük Üniversitesi Üzerinden Ne Yapılmak İsteniyor? 19.04.2024 Tüm Yazıları
-
Hayreddin ÖzdenMedenileşme 12.03.2024 Tüm Yazıları
-
Mustafa Nuri Gürsoy“Hakikati kaybettik ve uzun sürdü bunaklığımız.” 31.12.2023 Tüm Yazıları
-
Özcan ÖzdemirMAÇ “O AN “ BİTTİ… 4.12.2023 Tüm Yazıları
-
Kemal Hilmi ÇelebiYKS 2023 ÜNİVERSİTE TERCİHLERİ HAKKINDA ÖNEMLİ BİLGİLER. 22.07.2023 Tüm Yazıları
-
Vehbi CamgözBU SEÇİMDE NEYİ OYLAYACAĞIZ !!!? 24.03.2023 Tüm Yazıları
-
Tahsin ÖtgüçİSLAMIN ENGELLİYE BAKIŞI 28.11.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa Cop“BOLU” MERKEZ “GÖL HAMİDİYE”DE ”KÖY YAŞAM MERKEZİ”AÇILIŞ TÖRENİNDEN... 21.09.2022 Tüm Yazıları
-
Ömer MadenBİR KEDİM BİLE VAR ANLIYOR MUSUN? (2) 5.08.2022 Tüm Yazıları
-
Fatih PekerMAVİ KELEBEK HİKAYESİ 14.07.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.06.2014
22.05.2014
7.08.2013
28.03.2013
19.02.2013
6.02.2013
23.01.2013
8.01.2013
3.12.2012
18.11.2012