
05304670437
Ziya Alp
2003 yılında gerçekleştirilen mali reform ile birlikte, yeni mali yönetim ve kontrol sisteminin en önemli unsularından biri olan iç denetim mekanizması, kamu yönetimi sistemine eklemlenmiştir. “Eklemlenmiştir”, ifadesini özellikle kullandığımı belirtmek isterim. Zira denetim sisteminin, kamu yönetiminin bütününe yönelik olarak ele alınmadığı, iç denetimin ise mevcut denetim yapısı üzerine adeta iliştirildiği gerçeğini dikkate aldığımızda, bu ifadenin tam da yerini bulduğunu söyleyebiliriz.
Öyle ki, sözünü ettiğimiz “eklemlenmek” ten kaynaklanan birçok yapısal sorun, iç denetim sürecini olumsuz yönde etkilemektedir.
Örneğin; ilk olarak atama usullerinden kaynaklanan bazı sorunlar gündeme gelmektedir. Şöyle ki; iç denetçi kadrolarına yapılan ilk atamaların önemli bir bölümü, daha ziyade emekliliği yaklaşmış mevcut denetim elemanı kaynağından sağlanmıştır. Bu nedenle, iç denetçilik mesleği, yeni bir hizmet alanı ve kariyer imkânı olarak görülmekten daha çok, ek gösterge rakamının eski kadronun ek gösterge rakamından daha yüksek olması ve rotasyonun olmaması dolayısıyla, (insani açıdan baktığımızda belki de doğal olarak) gerek çalışma koşulları gerekse de maddi anlamda bir fırsat olarak görülmüştür.
Bu noktada bahse konu denetim elemanlarını eleştirmekten ziyade, bu sorunu sistemsel bir zaaf olarak ele almanın daha doğru olduğu açıktır. Zira, burada esas kritiğe tabi tutulması gereken husus, idare makamlarında bulunanların hatalı ya da art niyetli olarak algılanabilecek uygulamalarının ta kendisidir. Dolayısıyla, 5018 sayılı kanunun ilgili geçici maddesi[1]kapsamında mesleğe ilk geçişlerde herhangi bir yaş sınırının veya liyakat değerlendirme[2](sınav, mülakat, kariyer değerlendirme v.s) sürecinin olmayışı, özellikle Maliye bürokrasisini yönetenlerin, bu işin arkasında ne kadar durdukları ya da durmaya niyetli oldukları konusunda, yeteri kadar soru işareti oluşturmuştur.
Özellikle mesleki kariyerinin sonuna gelmiş bir denetim elemanının, sürekli bir anlayışla mesleki ve kişisel gelişimi esas alan, bununla birlikte yeni olması dolayısıyla mevcut bürokratik yapıya ve anlayışa kendini kabul ettirmesi bakımından çetrefilli bir mücadeleyi gerektiren iç denetim mesleğini ne kadar sahiplenebileceği; karşılaşılan sorunların çözümü için ne düzeyde gayret sarf edip, bulunduğu kuruma ne kadar değer katabileceği hususlarına ilişkin analizlerin daha işin başında yapılmaması, birçok sorunu da beraberinde getirmiştir.
Özellikle iç denetçiliğe vergi denetmenliğinden geçen denetim elemanları, ne yazık ki mesleki bilgi, kapsam ve tecrübe anlamında “formatlanmış” olduklarından; neredeyse sıfırdan başlamanın zorluklarıyla mücadele etmek durumunda kalmışlardır. Genç diyebileceğimiz vergi denetmenlerinin bile zorlandığı böyle bir süreçte, özellikle kariyerlerinin sonuna yaklaşan vergi denetmenlerinin durumunu takdirlerinize bırakıyorum.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi; burada asıl eleştirilmesi gereken, böyle sorunlu bir tablonun meydana gelmesine yol açan yasal düzenlemelerin hazırlanmasında ve uygulanmasında rolü olan bir kısım bürokratların, “sınıfsal ve mesleki çıkarlarını toplumsal ve kamusal çıkarların üzerinde görme”, eğilimidir. Bundan dolayıdır ki; bahse konu zihniyetin iç denetim müessesesini, bağımsız ve tarafsız bir denetim odağı olarak değil de, AB-Türkiye tam üyelik müzakereleri bağlamında “yasak savma” kabilinden, bağımlı ve edilgen bir denetim odağı olarak kerhen getirdiği yönündeki şüpheler, günden güne kuvvetlenmektedir.
İnsan kaynakları ile ilgili bir diğer sorun ise mevcut iç denetçilerin mümkünse bundan böyle mahalli idarelerde ve üniversitelerde görev yapmayı tercih etmiyor oluşlarıdır. Bu durumun altında yatan temel nedenler: 5018 sayılı kanun ve ilgili diğer düzenlemelerde, yerel yönetimlerin ve üniversitelerin ölçek ve tür bakımından farklılıklarından kaynaklanan standartlaşma problemlerinin dikkate alınmayışı ve bahse konu bu idarelerde geçmişten gelen bir denetim kültürünün bulunmaması nedenlerinden ötürü iç denetçilerin görevlerini yerine getirirken büyük zorluklarla karşılaşıyor olmalarıdır.
Ancak tabiri caizse bardağı taşıran son damla, 666 sayılı KHK ile mahalli idareler ve üniversitelerde çalışan iç denetçilerin ücret rejimi ve statü bakımından olumsuz anlamda ayrımcılığa maruz bırakılmaları olmuştur, denebilir.
Diğer yandan, Reform sürecinde iç denetime ilişkin uygulama rehberlerinin ve diğer ilgili yasal düzenlemelerin çoğunlukla bire bir yabancı kaynaklardan tercüme edilmesi sürecinde; mevcut kurumsal kültürün dikkate alınmaması, kamu yönetiminin tümüne yönelik reformun gerçekleştirilemeden onun sadece bir unsuru olan denetim yapısının sınırlı bir alanında reform yapılması, bürokratik aygıtın geleneksel yönetim kültürünün etkisi altında çağdaş yönetim kültüründen yeterince yararlanamaması, gibi sebepler dolayısıyla iç denetim sürecinin fiili olarak yürütülmesinde çeşitli güçlükler yaşanmakta olup; buna ilişkin yasal düzenlemelerin ve gerekli reformların hayata geçirilmesi elzemdir.
Bir diğer önemli husus da, iç denetçilerin görev yaptıkları kurumun üst yöneticisine idari açıdan (atama, sicil v.s) bağımlı olmalarıdır. Her ne kadar, bu durum 5018 sayılı yasa ile getirilen yönetim sorumluluğu ilkesinin bir gereği olsa bile, Türkiye’nin kamu yönetimi mantalitesini, örgütlenme şeklini, kurumsal ve toplumsal kültürünü dikkate aldığımızda, bahse konu bağımlılığın, iç denetçinin görev yönünden bağımsızlığının ve tarafsızlığının zedelenmesine yol açacak bir etki meydana getirebileceğini göz ardı etmemek gerekir.
Zira, kamu yönetiminin bütün olarak reforma tabi tutulmaması sebebiyle kurumsal kültürün ve yapının henüz olgunlaşmadığı, merkezi bir anlayışın halen etkili olduğu, patrimonyal zihniyete sahip, kayırmacı ve çağın getirdiği yenilikleri ve etik standartları içselleştirememiş bürokrat ve memur tipinin var olduğu bir yapıda, kurumun üst yöneticisine idari yönden bağlı bir denetim mekanizmasının görev yönünden bağımsız olabilmesi fiili olarak çok zor olup, bahse konu bu bağımsızlık, kurumsallaşma ilkesinin aksine ne yazık ki, üst yöneticilerin kişisel insiyatifine bağlıdır.
Bu itibarla, mali yönetim ve kontrol reform sürecinin varoluşsal amacı ile kamu yönetiminin bütününe hâkim olan anlayışın bir arada bulunmasından kaynaklanan çelişkinin varlığı dikkatlerden kaçmamaktadır. Şöyle ki; 5018 sayılı yasa ile gerçekleştirilen mali reformun ekseni, adem-i merkezi bir anlayışı esas alırken; kamu yönetiminin bütününe baktığımızda merkezi bir anlayışın halen hâkim olduğunu görüyoruz. İşte bu yapısal sorun sebebiyledir ki, yukarıda bir örneğini verdiğimiz üzere, birçok uyumsuzluklar ve etkinsizlikler ortaya çıkmaktadır.
Sonuç olarak, dile getirilen sorunları çözmek için önümüzde iki temel alternatif bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, bütün kamu yönetimini kapsayan köklü bir kamu yönetimi reformu yapmak suretiyle tüm yapıyı ve felsefeyi dönüştürmek; ikincisi ise, bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi iç denetçileri idari yönden merkezi bir kurula bağlamak.Bu alternatiflerden birincisi, hemen gerçekleştirilebilecek bir çözüm olmayıp orta ve uzun vadeli bir çalışmayı gerektirir. Bu durumda, en azından mevcut şartları gözeterek, ikinci alternatifin geçici olarak dahi olsa hayata geçirilmesinin ciddi olarak tartışılması yararlı olacaktır. Orta ve uzun vadede ise, bütün kamu yönetimini içine alan, gerek yapısal gerek felsefi düzlemde gerekli değişim ve dönüşümleri gerçekleştirmeyi hedefleyen, samimi, adil, dürüst, bütünsel ve köklü bir kamu yönetimi reformunun hayata geçirilmesinin bir zorunluluk olduğu, umarım en yakın zamanda anlaşılır..
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- İÇ DENETİM SERENCÂMESİ!
4.06.2014 - EYLEMSİZLİK KURAMI
22.05.2014 - KAPI KAPANMADAN!
7.08.2013 - DENETİM BAHARI!
28.03.2013 - 659’la GELEN UZLAŞMA!
19.02.2013 - SÜLEYMAN’DAN HAKKIN ALIR KARINCA!
6.02.2013 - MÜSTESNA BÜROKRAT!
23.01.2013 - NECİP FAZIL’IN BEKLEDİĞİ GENÇLİK !
8.01.2013 - ŞÜPHELİ DENETÇİ VE ŞÂİBELİ DENETİM (!)
3.12.2012 - ZİFİRİ KARANLIĞA DOĞRU!
18.11.2012
Yazarlar
-
Emre KetenMetal Değil Umut Üretiyoruz Yerli ve Milli Tıbbi cihazlar 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim AtalayBolu- Mengen’de Yaşayan 8.Yöresel Kültür- Giyim Şenliği 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Emin CandanSiyaset Artık Beyinde Kazanılıyor 20.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TÜRKANBOYKOTA BOYKOT LAZIM 6.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ali ÖzdemirKar tatili tembelliğe teşviktir 27.11.2024 Tüm Yazıları
-
Hasan LökKarabük Üniversitesi Üzerinden Ne Yapılmak İsteniyor? 19.04.2024 Tüm Yazıları
-
Hayreddin ÖzdenMedenileşme 12.03.2024 Tüm Yazıları
-
Mustafa Nuri Gürsoy“Hakikati kaybettik ve uzun sürdü bunaklığımız.” 31.12.2023 Tüm Yazıları
-
Özcan ÖzdemirMAÇ “O AN “ BİTTİ… 4.12.2023 Tüm Yazıları
-
Kemal Hilmi ÇelebiYKS 2023 ÜNİVERSİTE TERCİHLERİ HAKKINDA ÖNEMLİ BİLGİLER. 22.07.2023 Tüm Yazıları
-
Vehbi CamgözBU SEÇİMDE NEYİ OYLAYACAĞIZ !!!? 24.03.2023 Tüm Yazıları
-
Tahsin ÖtgüçİSLAMIN ENGELLİYE BAKIŞI 28.11.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa Cop“BOLU” MERKEZ “GÖL HAMİDİYE”DE ”KÖY YAŞAM MERKEZİ”AÇILIŞ TÖRENİNDEN... 21.09.2022 Tüm Yazıları
-
Ömer MadenBİR KEDİM BİLE VAR ANLIYOR MUSUN? (2) 5.08.2022 Tüm Yazıları
-
Fatih PekerMAVİ KELEBEK HİKAYESİ 14.07.2022 Tüm Yazıları
Selvi
Kızılcık tarhanası . Hasta oldunmu bolulunun ilacıdur.