WhatsApp Hattı
WhatsApp Haber İhbar Hattı

05304670437

Mobil Uygulamalarımızı Hemen İndir

IOS UygulamamızAndroid Uygulamamız

Ziya Alp

Ziya Alp
Ziya Alp
Tüm Yazıları
SÜLEYMAN’DAN HAKKIN ALIR KARINCA!
6.02.2013

 

Aslında takım tutmak, fanatik olmak, nihayetinde yalnızca bir futbol takımını tutkuyla sevmek herkes için çok mantıklı, akılcı ve anlaşılır bir şey olmayabilir..

Ama ne yaparsınız ki bazı şeyler sizin elinizde olmadan giriverir hayatınıza..

Benim Trabzonsporluluğum da böyle oldu biraz.. Ortanca Dayım vesilesiyle Trabzonspor’a gönül verdim..

İstanbul’da tutkulu bir Trabzonsporlu olarak yaşamanın bedelinin ne olduğunu ise lise yıllarımda fark etmeye başladım.. Devamlı deplasman maçı yapan bir takımın psikolojisi içinde,bir takımı tutmanın ve taraftarı olmanın verdiği zorluğu, çileyi; ama aynı zamanda güce, güçlüye, hegemonyaya meydan okumanın ve ona karşı durmaya çalışmanın verdiği hazzı ve heyecanı...

Ve “Beyaz”ların içinde kapkara bir nesne olarak ayırd edilmenin ve ötekileştirilmenin öfkesini yüreğimin en derinlerinde hissederek..

Şampiyonluğun kıl payı kaçtığı 1996 yılına kadar her mağlubiyette ağlayan, üç dört gün kendine gelemeyen, takımının futbolcularının resimlerini duvarlara asıp seyreyleyen bir yeniyetme iken; o hazin yıl gelip çattığında dünyamın değişeceğini bilemezdim..

En son hayal meyal hatırladığım 1984 yılındaki şampiyonluğu saymazsak eğer, hiç şampiyonluk sevinci tatmamıştım..

Ama ilk defa 1996 yılında acaba olabilir mi?.. demeye başladım. Zira ilk defa bu kadar çok yaklaşmıştık şampiyonluğa..

Öyle ki; stres ve heyecandan, TS-FB maçını seyretmek için kahveye dahi gitmemiştim..

Sonucu öğrendiğimde inanamamış ve yıkılmıştım..

Dünyam karardı, dünya başıma çöktügibi sözlerinaslında ne anlama geldiğini ilk defa o akşam gerçek anlamda idrak edebilmiştim..

Yüzüstü yatağa attım kendimi can havliyle..ağladım…ağladım… ağladım..

Adeta ölmüş, bitmiştim… günlerce kendime gelemedim..

Psikolojim gerçek anlamda bozulmuştu.. Ve karar verdim..

Artık kendimi kaptırmayacaktım bu kadar..

Hem zaten Annem’in deyişiyle parayı onlar kazanıyor, mağlubiyetin üzüntüsünü ise biz yaşıyorduk!

Ama elinde miydi insanın..

Neden sonra, zannediyorum Annemin de dualarının etkisiyle Allah tarafından kalbime bir parça soğukluk geldi..

Artık eskisi kadar tutkulu hissetmiyordum kendimi..evet yine seviyordum, galibiyetlerde seviniyordum… ama mağlup olduğumuzda eskisi kadar kendimi yiyip bitirmiyordum..

Üstelik öyle çok sık maç seyretmeye kahveye de gitmiyordum.. sigara kokmuyordu artık maç sonraları baştan ayağa bütün elbiselerim, ve boynum, yükseğe konulan televizyona kesintisiz bakmaktan dolayı tutulup, ağrımıyordu..

Ve gözlerim kanlanmıyor, sinirden tırnaklarımı yemiyordum artık..

Belki yıllarca yalnızca Allah için duyulması, hissedilmesi gerekli olan o tutkulu sevgiyi, aşkı O’na vermediğim için çok acı çekmiştim…

Evet her şeye layık olduğu kadar sevgi, tutku ve bağlılık göstermek gerekirmiş.. Dünyaya dünya kadar, ötesine sonsuzluk kadar..

İşin özü bu..

Ancak, 2011 yılında tüm Türkiye’nin gözleri önünde kaçan yada birileri tarafından cambaza bak denerek kaçırılan şampiyonluk kupasısönen duygularımı yeniden depreştirdi.. Ama eskisi gibi değil tabi..

Meseleye tarafgirlik açısından değil;adalet, vicdan ve hukuk gözlükleriyle bakmaya başlamıştım artık..

Ve şike olayının,üstelik bir mahkeme kararı halen ortada dururken, kelli felli adamlarca hem de futbol hukuku iğdiş edilerek,üstünün nasıl kapatılmaya çalışıldığını gördükçe, insanlığımdan bir kez daha utandım..

Ayrıca, zikredilen şike eylemini sadece bir takımın yapmadığı, başta üç büyükler olmak üzere her takımın kendi çapında bu eylemi geçmişte bir çok kerelergerçekleştirdiği söylemi ise bana pek tatmin edici bir savunma olarak gelmedi.. öyle ki; ilgili yeni yasanın neleri içerdiğinden, hangi suçları kapsadığından, bunların cezasının ne olduğundan, ne zamandan itibaren geçerli olduğundan, elbette ki başta büyük kulüpler olmak üzere herkesin haberi vardı..

Dolayısıyla bu yasa bir milat, bir başlangıçtı adeta..ve bu milattan sonra yapılanların hiçbir mazereti olamazdı artık… olmamalıydı..

İkinci olarak;tartışmalı senede Trabzonspor’un Fenerbahçe’yi ligde yenememiş olmasını daileri sürülen geçerli bir argüman olarak dikkate almanın mantıklı hiçbir izahı yok.. zira,o halde şu soruyu sormak gerekiyor: Şampiyonluk kupası sadece dört büyüklerin kendi aralarında oynadıkları maçlara bakılarak mı veriliyor..o halde ligdeki diğer takımlarla yapılan maçların, dökülen terlerin, kazanılan puanların anlamı ne? 

Aksi takdirde süper(!) ligimiz, sadece derbi maçlarına hazırlanılıp, diğer maçların da “gizli kahramanlar” vesilesiylekazanıldığı ya da alındığı(!) kirli bir tiyatroya dönüşmez mi?

Meseleye bir de şöyle bakmak lazım: Sokakta oyun oynarken misketleri haksız yere elinden zorla alınan bir çocuğun gözyaşları bile ne kadar saf, temiz, haklı, değerli ve gerçektir, öyle değil mi? 

Ve bir delikanlıya düşen de, misketleri gasp edilen çocuğun misketlerini ona geri vermek ve gözyaşlarını dindirmektir..

Bunun için beklerdim ki; bir delikanlı çıksın ve desin ki:  “kim aldıysa versunhabuuşağunmisketlerunioğa”

Zira, bu olayı altı üstü bir oyun diyerek küçümsemek; insanların gözyaşlarını hafife almak; tüm bu yaşananlara gözlerini kapatmak; ve haklarının gasp edildiği hukuken tespit edilen insanlara, “bırakın artık bu şike-mike olaylarının peşini artık, çok uzattınız sizde ama!” demek, en başta delikanlılığa sığmazdı..

Misketleri çalınan bir çocuk için misketleri ne kadar değerliyse; kupasının, alın terinin, emeğinin, umutlarınınhaksız yere elinden alındığı mahkeme kararıyla tescillenen bir kentin taraftarları içinde, kupaları o kadar değerlidir..

Mevzu olan şey ne kadar “küçük”olursa olsun,onu haksız yere sahibinin elinde zorla alan biri ya da birileri; ellerine imkân geçtiğinde ve menfaatleri gerektirdiğinde, kendilerinin “son kale”si olduğunu iddia ettikleridaha büyük şeyleri de haksız yere alıp-satmazlar mı?!

Küçükken Annem,bana ve kardeşlerime bir hikaye anlatırdı..bir inşaat ustasının inşaatını yaparken kendisine ait olmayan bir pirinç tanesinin harcın içine karıştığını öğrenir öğrenmez, yaptığı inşaatı tamamen yıktığını anlattığı bir hikaye..

Zira ne kadar küçük olursa olsun, haram üzerine bina edilen bir yapının yıkılmayı hak ettiğini; ayakta kalmasının mümkün olmadığını; adil birileri ortaya çıkıp yıkmadığı takdirde er ya da geç İlahi Takdirin yıkılması gerekeni bir sivrisinekle dahi olsa yerle bir edeceğini.. öğrettiler bizlere..

Hiçbir hakkı küçük görmemeyi, bir karıncanın dahi hakkının olduğunu, bilerek bir karıncayı dahi ezmemek gerektiğinisöylediler..

Ve o karıncaların yarın Hakkın divanına varınca Süleyman’dan dahi haklarını alacağını öğrettiler..

Bunun için hiçbir şey yapamasam da sadece adaletin tecellisi adına çığlık olanlara takdirlerimi belirtmeden geçemezdim, şu fani hayatta!..

Her cumartesi Taksim meydanında, adalet ve hukuk için bir araya gelen; sessiz bir çığlık olup haykıranbu insanları artık herkesin görmesi gerek..

Bu itibarla; Trabzon Fikir Kulübü kurucularından ve aynı zamanda Star Gazetesi yazarlarından olup bu organizasyonu sürükleyen, koordine eden sayın Yavuz Saltık’a ve arkadaşlarına,hak ve adalet arayışlarındabaşarılar diliyorum..

Aslında hangi takımın taraftarı olduğunuzun hiç önemi yok..

Önemli olan şu:Haklının güçsüz, güçlünün ise haklı olduğu, üstünlerin hukukunu savunan bir anlayışın yanında mı yer alacağız? Yoksa; “Hırsızlık yapan kızım da olsa, cezasını veririm” diyen anlayışın yanında mı?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Biz Bolulular (bizbolulular.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber İhbar